17 Kasım 2012 Cumartesi

Abdullah Mekki (k.s.)/Altın Silsile

Anadolu velilerinden, Büyük velî Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî...
Abdullah Mekki (k.s.)
 
Anadolu velilerinden, Büyük velî Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazret lerinin halifelerindendir. İsmi Abdullah’tır, Erzincânî ve Mekkî nisbe leriyle tanınmıştır. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. On do kuzuncu yüzyılda yaşamıştır. (kuddise sirruhu)
 
Aslen Mekkeli olan Abdullah Efendi, zamânının usûlüne göre çeşitli ilimleri tahsil etti. İlimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra bağdâd’da bulunduğu sırada büyük âlim ve velî, Nakşibendiyye yolu nun mürşid-i kâmili Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini tanıdı, soh betleriyle şereflendi. Mevlânâ Hâlid hazretlerinin sohbet ve hizmetlerinde bulunarak, kemâle, olgunluğa ulaştı. Tasavvuf yolunda ilerleyip yüksek mânevi derecelere kavuştu. Mevlânâ Hâlid-i bağdâdî hazretlerinin talebeleri nin önde gelenlerinden oldu. Hocası ona hilâfet-i mutlaka yâni tam icâzet, diploma verdi.
 
İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak ve talebe yetiştirmekle vazifelendirerek Erzincan’a gönderdi.
Abdullah Mekkî önce Erzurum’a uğradıktan sonra Erzincan’a gitmek üzere yola çıktı. Erzincan’a gelirken buranın ova ve dağlarını seyderip, yanındakilere; “Allah bilir amâ Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi hazretlerinin bize târif buyurdukları memleket burası olmalıdır. Bura daki bir zâtın bizde nasîbi ve emâneti vardır” dedi.
 
Abdullah-ı Mekkî, Erzincan’ı şereflendirince insanlar akın akın ziyâretine geldiler. Gelenler arasında, Terzi baba diye bilinen Muhammed Vehbî de vardı. Abdullah Mekkî, Muhammed Vehbî içeri girince ayağa kalktı. Onu dâvet edip yanına oturttu. Muhammed Vehbî’ye karşı hiç kimseye göstermediği iltifâtlarda bulundu.
 
Sonra Muhammed Vehbî’nin durumunu öğrenmek için yanında kilere; “Bu zâtın serveti var mıdır?” diye sordu. Oradakiler; “Hayır Yalnız köyde, Sarıgöl’de bir bağı ile, şehirde bir evi, birkaç parça tarlası ve terzilik yaptığı bir dükkanı vardır” dediler. Bunun üzerine Mu hammed Vehbî’yi yanına çağıran Abdullah mekkî hazretleri,
 
Oğlum! Pir-i âzâm Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî bizi buralara gönderdi. Bize ehline verebileceğimiz bir emâneti verdi. O emânete seni lâyık gördüm. Kabûl edersen onu sana teslim edeyim”diye teklifte bulundu. Muhammed Vehbî, Abdullah Mekki’ye gönül huzûru ve teslimiyet ifâde eden bir tavırla; “Siz bilirsiniz” cevâbını verdi. Abdullah-ı mekkî; “Vereceğim emânet sana çok faydalar sağlayacak” buyu- runca, Muhammed Vehbî; Şeyh efendi! Vallâhî dünyâ için Allah demem” cevâbını verdi. Bunun üzerine Abdullah Mekkî; “Oğlum haydi git! Sen bulacağını buldun. Teslim edeceğim emânetde zâten bu idi” buyurarak onun yüksek derecesine işaret etti. Terzi Babaya himmetle nazar ederek emâneti tevdî etti. Terzi Babanın hâli derhâl değişti. Mânevî feyzler deryâsına daldı.
 
Bir müddet Erzincan’da kalan Abdullah-ı Mekkî, sohbetleriyle insanların Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaları için çalıştı. Bu sırada onun sohbetinden ve hizmetinden ayrılmayan Terzi Babada tasavvuf yolunda ilerleyip evliyâlık derecesine kavuştu. Abdullah Mekkî, Terzi Baba’nın olgunluğa erdiğini görerek, ona hilâfet verdi.
 
Yerine Terzi Babayı bıraktıktan sonra Erzincan’dan ayrılarak Erzurum’a, oradan da Küdûs’e gitti. Mukaddes makamları ve büyüklerin kabirlerini ziyâret ettikten sonra Mekke-i mükerremeye ulaştı. Orada yerleşip Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye kolunun yayılması ve insanların bu mânevî yoldan faydalanmaları için gayret sarf etti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri hayatta olduğu müddetçe Abdullah-ı Mekkî’nin ihtiyaçlarını Süleymaniye, Şam ve Bağdâd’dan gönderdi. Hac ibâdetini yerine getirmek için gidişinde onun misâfiri oldu.
 
Abdullah-ı Mekkî, Mekke’de kaldığı müddet içinde pekçok âlim ve evliyâ ile karşılaşıp, sohbet etti. Sayısız talebe yetiştirdi. Hac ibâdetini yerine getirmek için gelen Şeyh Süleymân bin Hasan Kırîmî sohbetinde kemâle olgunluğa erdi.
 
Abdullah-ı Mekkî Hazretlerinin halifelerinden Süleymân Kırîmî (kırımlı) ve İsmet Garibullah-i Yanyavî (yanyalı) bir gün Mekke’den Taife deve ile yolculuk yapıyorlardı. Yolculuk esnasında Süleymân Kırîmî’nin devesi çöktü. Yoldaşı İsmet Garibullah’a sultanımız vefât etti dedi. Ve geriye Mekke’ye döndüler.
 
Gerçektende Abdullah’ı Mekkî Hazretleri vefât etmişti. Süleyman Kırîmî Mekke’de kalarak irşât vazifesini devâm ettirdi. İsmet Garibullah ise, Türkiyeye geldi. Edirnede Sultan Camiinde irşât vazifesine devâm etti.
 
Abdullah-ı Mekkî Erzincânü büyük âlim, ilmiyle amel eden, fazi¬let sâhibi velî bir zat idi. Dünyâ ve ona âid olan her şeyden kesilerek, vatanını ve yakınlarını bırakıp İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlat¬mak için çeşitli memleketleri dolaştı. Evliyânın büyüklerinden olup, sekr, cezbe ve mânevî sarhoşluk hâli ile fenâ makamlarını geçmiş,
 
Kaynak;http://www.ismailaga.com.tr/abdullah-mekki-k-s.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder