6 Kasım 2012 Salı

Konuşma adabı

 
Konuşma adabı
"Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!" (İbn Mâce, Zühd, 15)
 
Konuşmak, insanlar arasındaki iletişimi, muhabbeti ve anlaşıp kaynaşmayı sağlayan büyük bir
ilâhî lutuftur. Yani insanlar duygu ve düşüncelerini, arzu ve taleplerini çoğu kez konuşarak
ifâde ederler. Bir kimsenin kullandığı dil ve üslûb, onu hayatta başarılı kılabildiği gibi hüsrâna
da uğratabilir. Hatta kişinin dilini muhafaza etmesi, cenneti elde etme vesileleri arasında
zikredilmiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz buyuruyor ki:
 
"Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve nâmusunu koruma sözü verirse, ben de ona
cennet sözü veririm. " (Buhârî, Rikâk, 23)
 
Bir başka hadis-i şerîf'te "En faziletli kimdir?" sorusuna Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
"Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimsedir." mukâbelesinde
bulunmuştur. (Buhârî, İmân, 4-5)
 
Fahr-i Kâinât Efendimiz konuşma âdâbıyla alâkalı bir kısım kâideler koymuştur ki bunları şöyle
sıralayabiliriz:
 
1. Açık ve anlaşılır bir şekilde muhâtabın seviyesine göre konuşulmalı, gerektiğinde önemli
görülen ifâdeler tekrar edilmelidir. Nitekim ashâbın, fasih ve beliğ bir üslûp ile konuşan
Peygamber Efendimiz hakkındaki şu tespitleri oldukça önemlidir:
 
"Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in konuşması her dinleyenin rahatlıkla
anlayabileceği şekilde açıktı." (Ebû Dâvûd, Edeb, 18)
 
"Konuştuğu zaman onun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi." (Buhârî, Menâkıb, 23)
 
"İyice anlaşılmasını istediği kelime ve cümleleri, üç kere tekrar ederdi." (Tirmizî, Menâkıb, 9)
 
Sözün, muhâtap tarafından iyice anlaşılabilmesi için bazen tekrar edilmesi gerekebilir.
Bu sebeple Kur'ân-ı Kerîm'de câlib-i dikkat vâkıâlar önemine binâen bir kaç kez tekrarlanmıştır.
Meselâ şeytanın emr-i ilâhîye isyân edip secde etmemesi yedi yerde, Musâ -aleyhisselâm-
'a îmân eden sihirbazların durumu ise dört yerde tekrarlanmıştır.
 
Fahr-i Kâinât Efendimiz, namaz kıldırırken dikkat çekici âyetleri bazen iki, bazen üç defâ
tekrarlardı. Sahâbeye nasihat ve îkazda bulunurken, bir kısım ifâdeleri tekrarladığı olurdu.
Allâh dostlarının sohbetlerinde de bu şekilde tekrarlara çokça rastlamak mümkündür.
Ancak bunun telkin maksatlı olması, sıkıcı olmaması ve cemaatin seviyesine münâsip olması
gerekir.
 
Sözü anlayacak kimsenin bulunmadığı meclislerde konuşmak da nefesleri isrâf etmek
mânâsına gelir. Zîrâ Meşhûrî'nin dediği gibi; "Âkilân tâ söz mahallin bulmadıkça söylemez!"
 
2. Bilgiçlik taslama ve kendini başkalarına üstün gösterme niyetiyle yapmacık konuşmalarda
bulunmak veya insanların anlayamadıkları kelimelerle onlara hitap etmek şiddetle
yasaklanmıştır. Sevgili Peygamberimiz:
 
"Şüphesiz ki Allâh Teâlâ, sığırın otu yerken ağzında evirip çevirdiği gibi, sözü ağzında
evirip çevirerek lügat paralayan kimselere buğz eder ." buyurmuştur. ( Ebû Dâvûd, Edeb, 94)
 
Vazifesi hakkı ve hakîkati beyan olan Resülullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-,
konuşmalarında hiçbir zaman san'at kaygısı taşımamıştır. Sevgili Peygamberimiz, tertemiz
duygular içinde, şefkat ve merhamet hisleriyle dolu olarak ve ruhûnun en tabiî ifâdeleriyle
konuşmuştur. Böylece onun mübarek sözleri apayrı bir güzellikte ve şânına yakışır bir
hüsn-ü edeb üzere olmuştur.
 
3. Bağırıp çağırmak sûretiyle yüksek sesle konuşulmamalıdır. Kişinin karşısında sağır
varmışçasına bağırarak ya da kavga ediyormuş gibi öfkeli bir ses tonuyla konuşması, doğru
değildir. Kibar ve nazik bir üslûbun benimsenmesi, her zaman için en isâbetli yoldur.
Kur'an-ı Kerim'in beyânıyla Lokman -aleyhisselâm- oğluna söz konusu metodu şöyle
tavsiye etmektedir. " (Yavrum!) Yürüyüşünde tabiî ol ve sesini alçalt. Unutma ki
seslerin en çirkini merkeplerin sesidir. " (Lokman 31/19) Bir başka âyette de:
 
" Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler! " (el-İsrâ 17/53) buyurmaktadır. Hatta Allâh Teâlâ,
Hz. Musâ ile kardeşi Hârûn'u, Fıravun'a gönderirken onu yumuşak bir sözle uyarmalarını
istemiş (Tâhâ 20/43-44), muhâtab kafir de olsa âdâb gereği güzel bir üslûbun kullanılmasını
emretmiştir. Bir hadis-i şerifte de, söylenecek güzel bir sözle bile cehennem azabından
kurtulunabileceği ifâde edilir:
 
"Yarım hurma vermek sûretiyle de olsa cehennemden korunun. Bunu da bulamayan
 (hiç olmazsa) güzel bir sözle cehennemden korunsun! " (Müslim, Zekât, 68)
 
4. İki kişinin, yanlarında bulunan üçüncü kişiyi dışlayarak aralarında fısıldaşmaları
yasaklanmıştır. Resûl-i Ekrem Efendimiz böyle bir tavrın, yalnız kalan kimsenin üzülmesine
sebep olabileceğini belirtmektedir. (Buhârî, İsti'zân, 47)
Olgun bir Müslüman ise mü'min kardeşini üzecek ve kalbini incitecek davranışlarda bulunmak
istemez.
 
5. Bir mecliste herhangi bir konu görüşülüyor ise veya cevaplandırılmak üzere bir soru
sorulmuşsa, ilk söz hakkı meclisin büyüğüne aittir. Bununla birlikte diğer kişiler de yeri
geldiğinde edebe uygun bir şekilde fikirlerini beyân edebilirler. Nitekim bir hâdiseyi
anlatmak için, yaşça en küçük olan Abdurrahman bin Sehl ilk önce söze başlayınca,
Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-;
"Sözü büyüklerine bırak, sözü büyüklerine bırak!" buyurmuş, bunun üzerine olayı
büyükler anlatmıştır. (Buhârî, Cizye, 12)
 
Abdullah bin Ömer şöyle anlatır: "Birgün Allâh Resûlü ashâbına:
 
«- Bana mü'mine benzeyen bir ağacı söyleyin!» buyurdu. Oradakiler çölde bulunan ağaçları
tek tek saymaya başladılar. Gönlüme onun hurma ağacı olduğu düştü ve hemen söylemek istedim
Ancak orada benden büyük insanlar bulunduğundan konuşmaktan çekindim. Onlar cevâbı
bilemeyip sükût ettiklerinde, Efendimiz onun hurma ağacı olduğunu söyledi."
 (Müslim, Münâfikîn, 64)
 
6. Az ve öz konuşmalı, lüzumsuz tafsilattan kaçınmalıdır. Diğer bir ifadeyle çok
konuşmamayı, yerinde ve ölçülü konuşmayı âdet edinmek gerekir. Allâh Teâlâ mü'minlerin
mümtaz hasletlerini sayarken:
 
"O kimseler ki boş söz ve işlerden yüz çevirirler." (el-Mü'minûn 23/3) buyurmakta,
lüzumsuz sözlerle meşgul olmayı fâsıklık ve dalâlet olarak nitelendirmektedir. (Lokmân 31/6)
Peygamberimiz ise bu konuya şu hadisleriyle dikkat çekmektedir:
 
"Allâh'ı zikretmeksizin çok konuşmayın! Allâh'ın zikri dışında çok söz söylemek kalbi
katılaştırır. Katı kalpli olanların ise Allâh'tan en uzak kimseler olduğunda şüphe yoktur. "
( Tirmizî, Zühd, 62)
 
"Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi müslüman oluşundandır."
(Tirmizî, Zühd, 11)
 
Taşlıcalı Yahyâ, çok konuşanların çok hata yapacağını ifâde ile şöyle der:
Ehl-i dillerde bu mesel anılur
Kim ki çok söyler ise çok yanılur.
 
7. Maddî veya manevî hiçbir faydası olmayan, bilâkis zararı bulunan konuşmalardan şiddetle kaçınılmalıdır. Zîra:
 
"İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek
bulunmasın." (Kaf 50/18)
âyet-i kerîmesi, insanın kendisine bahşedilen hayatın kelime kelime hesabını vereceğine
dikkat çekmektedir. Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:
 
"Allâh'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun! " ( Buhârî, Edeb, 31, 85)
 
8. Kişinin helâl mi haram mı, güzel mi çirkin mi, hayır mı şer mi henüz tam olarak
kestiremediği bir sözü söylemesi de konuşma âdâbına aykırıdır. Hadis-i şerifte:
 
"Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin doğu ile
batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider. " buyrulmaktadır. (Buhârî, Rikâk, 23)
 
Nitekim atalarımız da, "Bin düşün bir söyle" ve benzeri güzel sözleri söylerken bu hadislerden
ilham almışlardır.
 
9. İkili ilişkilerde insanı müşkil duruma sokacak anlamsız sözlerden kaçınmak, dostlukların
devamı açısından fevkalâde ehemmiyeti hâizdir. Fahr-i Kâinât Efendimiz :
 
"Özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme!" buyurmuştur. (İbn-i Mâce, Zühd, 15)
 
10. Mü'min her hâlukârda doğruyu konuşmalı, yalan söz ve yalan haberden şiddetle sakınmalıdır.
Allâh Resûlü şöyle buyurmuştur:
 
"İnsan sabahlayınca, bütün âzâları dile mürâcaat eder ve (âdeta ona) şöyle derler;
«Bizim haklarımızı korumakta Allâh'tan kork! Biz ancak senin söyleyeceklerinle
ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan biz de doğru oluruz.
Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.» "
(Tirmizî, Zühd, 61)
 
 Kur'an-ı Kerîm ise aynı çerçevede bizlere şu uyarıda bulunmaktadır:
 
" Ey îmân edenler! Allâh'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allâh amellerinizi
salih hâle getirsin ve günahlarınızı bağışlasın. " (el-Ahzâb 33/70-71)
 
11. Gelecekle ilgili konuşurken "inşaallâh" demek, konuşma ile alâkalı bir diğer edeb
kâidesidir. Kulun cüz'î irâdesi herhangi bir şeyin olması için kâfi bir sebep değildir.
Önemli olan Allâh'ın dilemesidir. Zîra istikbale ait bir şey dilerken "inşâallâh" demek,
Allâh'ın irâdesinin farkında olmak ve onun irâdesinin üstünde bir irâde tanımamak demektir.
Nitekim bir âyet-i kerîmede; "«İnşaallâh» ifâdesini kullanmadıkça hiçbir şey için,
«bunu yarın yapacağım» deme! " buyrulmaktadır. (el-Kehf 18/23-24)
Bir hadis-i şerifte ise Süleyman -aleyhisselâm-'ın istikbâle mâtuf bir işinde, inşâallâh
demediği için dileğinin gerçekleşmediği haber verilmektedir. (Buhârî, Eymân, 3)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder