7 Aralık 2012 Cuma

Sefer ayı ile ilgili doğru bilinen yanlışlar.(Mehmet Talu)


Sefer ayı ile ilgili doğru bilinen yanlışlar.(Mehmet Talu)
Safer ayı ne demektir?Safer ayı

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Safer, kameri ayların ikincisinin adıdır. Resmi vesikalarla hususî mektuplarda ve takvimlerde "Saferu'l-hayr" şeklinde yazılır ve (s) rumuzuyla gösterilirdi. Bilindiği gibi kamer (ay)ın doğuş ve batışına tabi olan ay hesabına "kamerî aylar" denilmektedir ki şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîu'l-evvel, Rebîu'l-ahir, Cemaziye'l-evvel, Cemaziye'l-ahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce. Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

"Hakikatte ayların sayısı ALLAH katında, ALLAH'ın kitabında -ta gökler ve yeri yarattığı günden beri- on iki aydır. Onlardan dördü haram olanlardır. İşte bu, en doğru hesaptır. O halde bilhassa bunlarda, o haram aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber müşrikler sizinle nasıl topyekûn harb ederlerse, siz de onlarla topyekûn harb ediniz. Bilin ki ALLAH, haramlardan, fenalıklardan sakınanlarla beraberdir." (Tevbe Sûresi: 36)

Ebû Bekre (R.A.)'den rivayete göre, Veda haccında okuduğu hutbesinde: Takvim düzeni açısından zaman, ALLAH'ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki ilk durumuna dönmüştür. Artık sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü peşi peşinedir ki, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir. Bir de Cemaziye'l-âhir ile Şaban arasında yer alan Müdar'in Receb'idir." (Buhari, Tefsir (9) 8, Bed'ül'l-Halk: 2, Megazi: 77, Edahi: 5, Tevhid: 24, Müslim, Kasame: 29, Ebu Davud, Menasik: 67, Ahmet b. Hanbel, 4/37,73) buyuran Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz haram ayların: "Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb" ayları olduğunu belirtmiştir. Araplar daha İslâmiyet gelmeden önce Haram ay denilen bu ayları kutsal tanır ve bu aylarda savaştan, yağmacılıktan kaçınırlardı. Çünkü müşrik de olsalar, inanç ve yaşantılarında "Hak Din"den kalıntılar vardı. Haram aylara hürmet, Kâbe'yi tavaf etmek ve hac yapmak gibi. Tabii bütün bunlar da tahrif edilerek, aslından uzaklaştırarak yapıyorlardı. Aslında bütün batıl dinler, hep "Hak Din"den uzaklaşma neticesinde oluşmuşlardır. Hiçbir batıl din, birileri tarafından kurulmamıştır. Bu bakımdan dinimizi, olduğu gibi dosdoğru öğrenmek ve yaşamak mecburiyetindeyiz.

Araplar her yıl kendi adetlerine göre gelip hacceder, ALLAH'a iman ile putlara tapmayı birbirine karıştırıp içinden çıkılmaz garip bir inanç sistemi meydana getirirlerdi. Ama her şeye rağmen mal ve can güvenliği yoktu. Mekke'ye hac mevsiminde gelebilmek bile başlı başına bir problem idi. O yüzden kabile reisleri hac aylarından olan Zilkade ile Zilhicce'de bir de onu izleyen Muharrem'de savaşmayı kaldırırlar ve bu ayları hürmetli sayıp kesinlikle uyulmasında ısrarla dururlardı. Böylece uzak yerlerden hac için gelenler bu üç ayda hem ibadetlerini yerine getirirler, hem de güven içinde evlerine dönme imkanı bulurlardı.

Cahiliyye devrinde, birbiri ile çarpışmaya ve talana alışmış olan Araplara fasılasız üç ay güvenlik ve sulh içinde yaşamak çok ağır geliyordu. Onun için Hz. İbrahim (A.S.) ve Hz. İsmail (A.S.)'dan beri devam ede gelen bu tertibi canlarının istediği gibi bozmaya, mesela Muharrem ayındaki haramlığı Safer ayına çevirmeye, diğer haram ayları da ileri geri götürmeye başladılar ve hadis-i şeriflerde de belirtildiği üzere: "Muharrem ayını Safer diye isimlendirerek", (Bak. Buhari, Hacc: 34, Menakıbu'l-ensar: 26, Müslim, Hacc: 198, Ebu Davud, hacc: 80) Muharrem'i haram ayı olmaktan çıkarıyorlar, haram ayındaki yasakları işliyorlardı. Böylece, Muharrem'in haramlığını Safer ayına tehir ediyorlardı. Maksatları ardarda gelen üç haram ayı ikiye indirmek, üçüncüyü bir ay geriye bırakmaktı. Çünkü üç ay üst üste, savaşmak, yağmalamak ve öldürmek gibi alışkanlıklardan uzak kalmak onlara zor geliyordu. Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de: "Haram ayları ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. ALLAH'ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O'nun haram kıldığını helal kılmak için haram ayını bir yıl helal sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. Böylece onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. ALLAH kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe Sûresi: 37) buyurarak, onların bu nesi' tatbikatlarını "küfürde artış" olarak değerlendirmiştir. Bu hal hicretin 10.yılına kadar devam etti. Veda Haccında Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ayların o sene tam yerini bulduğunu açıkladı.
 
Binaenaleyh, Safer ayının uğursuzluğu hakkında söylenenlerin asıl menşei işte bu cahiliyye devri davranışlarıdır. Öyle ya! Bir adamın yurdunda ve ailesi yanında rahatça oturmasını ve dağda, bayırda serbestçe gezip-dolaşmasını değiştiren, şehirlileri gurbete çıkarıp bedevilerden bir kısmını savaşa gönderen, bir kısmını da sakınmaya, korunmaya, korkmaya mecbur eden bir ay; uğursuz sayılmaz da ne yapılır? İşte Arabistan çöllerinde meydana gelen bu hadiseler, Safer ayının "Saferu'l-hayr" diye vasıflandırılmasına rağmen uğursuz sayılmasına sebep olmuştur. (Geniş bilgi için bak. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 3/89-90)

Safer; ayrıca cahiliyye devri arablarının inandığı bir uğursuzluk çeşididir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bunu reddetmiştir. Ebû Hureyre (R.A.)'den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:

"Hastalığın, sahibinden bir başkasına kendi kendine sirâyeti yoktur, eşyâda uğursuzluk yoktur. Ükey ve baykuş ötmesinin te'sîri ve kötülüğü de yoktur. Safer ayında uğursuzluk yoktur. Bunlar Cahiliyet hurâfeleridir. Fakat ey mü'min! Sen cüzzâmlıdan, arslandan kaçar gibi kaç!" buyurdu. (Buhari, Tıp: 19)

Hadis-i şerifte geçen "Safer" iki şekilde te'vil edilmiştir. Birinci te'vile göre bundan maksat: "Safer ayı"dır. Yukarıda da izah edildiği gibi, Cahiliyyet devrinde Araplar Nesi' usûlüne göre, Muharrem ayının haram ay oluşunu Safer'e naklederlerdi. Ve bu sûretle Safer, haram aylardan sayılırdı. Resûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bunu da men edip: "Artık Safer ayı için hürmet yoktur!" buyurmuştur.

Asr-ı Saâdet'ten zamanımıza kadar devam edip gelen halk inanışına göre, bu ayda akdedilen nikahı devamsız sayarlar. Hatta halk arasında bu aya boş ayı derler. Çünkü "Safer" lûgatta boş demektir. Dilimizdeki Sıfır kelimesi de buradan gelir. Araplar bu ayda birbirlerine yağmada bulunurlar ve evlerini eşyadan hâli ve boş (Safer) bırakırlardı. Bu sebeple yağma ayına Safer denmiştir. İşte bu hadis-i şerif ile Safer ayının uğursuz kabul edilmesi men olunmuştur. Çünkü Safer ayının diğer aylardan hiçbir farkı yoktur. Diğer aylar zamanın bir dilimi olduğu gibi Safer ayı da zamanın bir dilimidir. Bu batıl akide cahil halk arasında yaşamakta ve Safer ayında nikah yapmanın uğursuzluk getireceğine inanılmaktadır. Bu batıl inancı yıkmak için İslâm alimleri mücadele etmişler, hatta pek çok alim özellikle bu ayda nikah kıymışlardır. Buharî'nin bir rivayetine göre, Hz. Âişe (R.Anha) validemiz: Benim nikahım da, zifâfımda Safer ayında idi, buyurduklarına göre, Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bu hurâfevi fikrin izâlesine fiilen de çalışmıştır. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 12/86) Bu bakımdan safer ayında evlenilmez, yoksa devam etmez; safer ayında doğan çocuklar uğursuz olur v.b. inanışlar tamamen batıldır, hurafedir.

İmam Malik'e, hadis-i şerifte geçen: "La safere" sözünün manası soruldu da: Cahiliye halkı Safer ayını helâl aylardan sayarlardı. Sonradan onu bir sene helâl, bir sene de haram saymaya başladılar. Hz. Peygamber (S.A.V.)Efendimiz de onların bu âdetini kaldırmak için: "Böyle bir sene helâl, bir sene de haram sayılan bir Safer ayı yoktur" buyurdu, cevabını verdi. (Ebu Davud, Tıp: 24, No:3914)

İkinci te'vile göre Safer karında yaşayan bir takım kurtlardır. Câhiliyet devri itikatlarından biri de budur. Araplar karın boşluğunda yılana benzeyen bir hayvanın yaşadığına, insan acıktığı zaman o hayvanın heyecanlanıp, çok defa sahibini ısırıp öldürdüğüne inanırlardı. Hatta bunu uyuz hastalığından daha bulaşıcı sayarlardı. Bunun, insan veya hayvan karnında bulunup, bulaşıcı bir hastalık olduğuna da inanırlardı.

Cahiliyyet devrinde bulaşıcı hastalıkların ilâhî bir te'sîre tâbi olmaksızın bizâtihi, yani kendi kendilerine sirâyet edip geçtiklerine inanılırdı. Halbuki her şeyde hakîkî müessir, ALLAH'ın irâdesidir. Bu irâde de hastalıkların geçmesinde bir takım sebepleri vasıta kılar. Bunlardan biri, hasta olan kimselerle temâstır. Hadisteki "Cüzzâmlıdan kaç!" emri, hastalığın başkasına geçme sebeplerinden birini en açık şekilde belirtmiştir.
 
 İşte Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, "Yok" diye buyurmakla her iki manaya gelen Safer'in batıl ve asılsız olduğunu belirtmektedir. Hadis-i şerifte işaret buyrulan cahiliyye devrinin diğer batıl inançlarından bazıları:

a- Tıyere: Bir yolcunun sefere çıktığı sırada önünden bir kuşun uçması uğursuzluk sayılırdı ve böyle bir durumla karşılaşan yolcu yolculuğundan vazgeçerdi.

b- Hâme: Hâme, baykuştur. Bu kuşun bir evin üzerine konup da ötmesinin uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Bugün bile cahil halk arasında böyle bir endişe vardır.

c- GûI: Cahiliyye Araplarının inancına göre Gûl, tenha ve ıssız çöllerde insana değişik suretlerde görünerek yolunu şaşırtır, sonunda onu helâk eder. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bunların aslının olmadığını, cehalet devri Araplarının batıl inançları arasında yer aldığını bildirmiş ve bunlara itibar edilmemesini öğütlemiştir.

Binaenaleyh, Davud-u Antakî'nin, Tezkire isimli eserinde yazılı olan şu hususlar kesinlikle doğru değildir:
"Gökten inen bütün belâlar Safer ayının son çarşambasında iner. Bundan dolayı o gün insanlar üzerine çok zor gelir, işte o gün selâm ayetlerini okuyan, bir daha seneye kadar selâmette olur.
 
Safer ayı namazı: Safer ayının ilk ve son çarşamba gecesi gece yarısından sonra, yeryüzüne nazil olacak, inecek belâlardan biiznil-lahi Teâlâ muhafaza olmak için sabah namazından evvel dört rekat nafile namaz kılıp birinci rek'at da Fatiha'dan sonra on yedi Kevser sûresi, ikinci rek'at da Fatiha'dan sonra beş ihlâs-ı şerif, üçüncüde Fatihadan sonra bir Felâk sûresi dördüncüde bir Nas sûresi okuyup selâm verilip dua edilecektir. Keza Safer ayının son çarşambasının gecesi veya gündüzü iki rek'at namaz kılıp birinci ve ikinci rek'at da Fatiha'dan sonra on bir ihlas-ı şerif okunacak, namazdan sonra yedi defa istiğfar edip el kaldırıp on bir defa Salât-ı Münciye okunacaktır."

Evet bu bilgilerin kaynağını bulmak, mümkün olmamıştır. Yukarıdaki ayet-i kerime ve hadis-i şerifler bu inancı kesinlikle reddetmektedir. Aslı yoktur. Hurafedir.

Safer ayının; bazı felâketlerin sıklaştığı bir zaman dilimi, binaenaleyh uğursuz bir ay olduğu hakkında:

"Bundan dolayı biz de, dünya hayatında zillet azabını kendilerine tattırmamız için, uğursuz uğursuz günlerde üzerlerine çok gürültülü, kavurucu soğuk bir rüzgâr, kasırga, fırtına gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok horlayıcı, daha çok rezil rüsvay edicidir. Onlara hiç bir şekilde yardım da edilmez." (Fussilet sûresi: 16)

"Gerçekten biz haklarında uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde onların üstüne çok gürültülü, kavurucu soğuk bir rüzgâr, kasırga, fırtına gönderdik." (Kamer sûresi: 19) Ayet-i kerimeleri delil olarak ileri sürülmektedir. Halbuki:

a- Bu iki ayet-i kerime; ibret alınması için, Hûd (A.S.)'ı yalanlayan Âd kavminin nasıl helâk edildiğini bildirmektedir. Ayet-i kerimede geçen: "... uğursuz uğursuz günlerde...;... uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde..." ifadeleri, tamamen Âd kavmi ile alakalıdır. Bütün tefsirlerde: "lafz-ı şeriflerinden sonra "aleyhim= uğursuzluk onlara" kaydı bulunmaktadır. "Uğursuz günler" gönderilen şiddetli fırtınanın ardı arası kesilmeden devam ettiği ve bu yüzden kavmin helâk olduğu günlerdir. Yoksa bizzat günlerin kendisinde uğursuzluk diye bir şey yoktur. Ayrıca uğursuzluğu, onların helak olmaları ile son bulmadı da, kıyamete kadar kabirde azab gördüler. (Bak. Nesefî, Tefsir, 4/91,203; Kazî Beyzavî, Tefsir, 2/447; Kurtubî, Tefsir, 17/135; Alûsî, Ruhu'l-Meânî, l5/139; Rûhu'l-beyan, 9/274; İbn-i Kesîr, Tefsir, Elmalı'lı M.Ham-di Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 7/4643)

Dolayısıyla bazı müneccimlerin zannettiği gibi o uğursuzluk, günün kendisi ile ilgili değildir. Yani o gün, herkes ve her şey için uğursuz olmayıp, sadece onlar hakkında uğursuz olmuştur.

Müneccimler buradan bazı günlerin uğursuz olduğuna delil getirmişlerdir. Fakat Kelâm uleması demişlerdir ki, günlerin "uğurluluk" ve "uğursuz"lukla nitelenmeleri zatî değil, izafîdir. Yani gün bir adama göre uğursuz, diğer bir adama göre de uğurlu olabilir. Elem gören bir adam için uğursuz, nimet gören bir adam için uğurlu olur. Mesela bu günler Hûd (A.S.)'ı yalanlayan Âd kavmine, kâfirlere, bozgunculara uğursuz, fakat Hûd (A.S.)'a ve O'na iman edenlere rahmet günleri ve hayırlı olmuştur. Çünkü kafirlerden kurtulmuşlardır.
 
b- Kur'an-ı Kerim'de geçmiş peygamberlere ve milletlere dâir kıssalar mevcuttur. Kur'an-ı Kerim'deki bu kıssalardan maksat, geçmiş peygamberlerin ve milletlerin başına gelenlerden bir ibret dersi almamız kast olunmaktadır. Kur'an-ı Kerim hâdiselerin teferruatını değil, kendi gayesine uygun ve insanların müşterek dertleri olan yönlerini seçer, ibret alınacak ince noktaları vererek, hayatın tanzim etme yollarını gösterir. Sözün kısası, Kur'an-ı Kerim'deki kıssaların asıl gayesi ahlâki ve terbiyevi oluşudur.

Kur'ân-ı Kerîm'deki kıssaların tarihi gerçekleri yansıtan ibret levhaları olduğuna inanıp bunların sebepleri üzerinde düşünerek hayata müsbet yön vermek durumundayız. Çünkü bu kıssalarda kötü ve yanlış yoldakilerin de cezalandırıldığı bildirilip öğretilmiştir. Bu arada geçmiş Peygamberlerin ve toplumların başına gelenler anlatılmış ve sonunda hakkın galib geldiği açıklanmıştır. Yoksa ilgili kavimlere ait bu kıssaları, Fıkıh Usûlü ilmindeki "Şer'u men kablena=Geçmiş şeriatler" kısmına girdirip, buradan bize ait bağlayıcı, kesin hükümler çıkartmak mümkün değildir.

c- Ayet-i kerimede geçen: "...uğursuz uğursuz günlerde...;... uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde..." ifadeleri hakkında tefsirlerde denilir ki: Bu günler, Şubat'ın sonundan "Berdü'l-acûz = kocakarı soğuğu" denilen günleri idi. Şevval'in sonunda çarşambadan çarşambaya olduğu da rivayet edilmiştir. Safer ayı ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. (Alûsî, Ruhu'l-Meânî, l5/139; Rûhu'l-beyan,9/274; Elmalı'lı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 7/4643)

Bir de ayet-i kerimede geçen "Uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde..." ifadesinden genel manada her Çarşamba günü hakkında uğursuzluk söz konusu olduğu ileri sürülmekte ve şu hadis-i şerif de delil olarak gösterilmektedir:

"Çarşamba günü, uğursuzluğu sürekli olan bir gündür" (Taberani, el- Mu'cemu'l-Evsat ; 1/444, No: 801; Ebu Avane Müsned; Eyman: 12; No: 6022: 4/57; Deylemi, Firdevs, 5/532, No: 8997; Münavi, Feyzu'l-kadir; 1/64; İbn Adiyy, El-Kamil fi Zuafairrical; 1/387; İbn Hacer, Lisanü'l-Mizan; No: 8439 6/42; Acluni, Keşfül-Hafa; 1/ 12; İbn Hacer, Telhisul-Habir, 4/1590, No: 2133; Beyhaki, Sünen-i Kübra; Şehadat, 15/208, NO: 21248.)

Bu ise, kesinlikle doğru değildir. Çünkü gerek bu hadis-i şerif ve gerekse bu konuda rivayet edilen diğer bütün hadis-i şerifler, senedlerinde "metrûk, kezzab" raviler bulunması sebebi ile muhaddisler tarafından zayıf kabul edilmiştir, sahih olmadıkları vurgulanmıştır. (Taberani, el- Mu'cemu'l-Evsat ; 1/444, No: 801; Ahmed Sıdık el-Gamarî, el-Müdavî Şerhun li'il-Münavî, 1/23-29; İbn Arrak, Tenzihu'ş-şeria, 1/53-56, No: 19-24; İbnü'l-Cevzî, el-Mevzûat, Bab: 89, No: 917-919)

Hatta İbnü'l-Cevzî, uydurulmuş olduğunu belirtir. Zayıf hadisle itikadî konularda asla amel olunmaz. Sadece amellerin faziletleri konusunda, usûl kitaplarında belirtilen özel şartlarına bağlı olarak amel olunur.

Ayet-i kerimede geçen: "...uğursuz uğursuz günlerde...;... uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde..." ifadelerinin tamamen Hûd (A.S.)'ı yalanlayan Âd kavmine, kâfirlere, bozgunculara aid olduğunu yukarıda belirtmiştik. Dolayısıyla bu günler, Hûd (A.S.)'a ve O'na iman edenler ve salihler, iyiliğe çalışanlar için, mü'minler için her zaman rahmet günleri ve hayırlı olmuştur. Nitekim Cabir b. Abdullah (R.A.)'den rivayete göre: Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz Hendek savaşı sırasında Fetih Mescidinde kâfir ordularına karşı üç gün: Pazartesi, Salı ve Çarşamba günü beddua etmişti. Çarşamba günü iki namaz arasında, ikindiye yakın bedduası kabul oldu. Ayrıca Cabir b. Abdullah (R.A.): Her ne zaman, bana zulüm olan bir hadiseyle karşılaşsam, mutlaka o saati kollarım, bedduamı yaparım, kabul edildiğini anlarım, demiştir. (Buhari, Edebü'l-Müfred, 293; No: 725; Beyhaki, Şuabu'l-İman, Sıyam: No: 3874) İbn Abbas (R.A.) da: Hiçbir kavme Çarşamba günü dışında azap edilmemiştir, demiştir. (Kurtubî, el-Câmiu'l-Ahkâmi'l-Kur'an, 15/333, Âlûsi, Rûhu'l-Meânî, 13/173)


Mehmet Talu Hocaefendi

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder