21 Ekim 2012 Pazar

Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in Sosyal Hayatı


peygamber efendimizin sosyal hayatı

Hz. Peygamber Gibi Çalışmak


Doç. Dr. Mustafa Karataş;
    
Allah Rasûlü Muhammed (sav) gerek sözü ile, gerekse yaşayışı ile insanlığa örnek olmuştur. Çalışma ve gayret konusunda da O'nun pek çok ibretli sözü mevcuttur. Fakat bu hususta bizzat yaşayarak anlatmak istedikleri, sözlerinden çok daha fazladır. Çünkü O (sav), yapmadığını söylemez; bir şeyi tavsiye veya emretmişse, muhakkak kendisi tatbik eder ve öyle söylerdi. Bu sebeple Rasûlullah (sav) her konuda olduğu gibi çalışma konusunda da en güzel örnek şahsiyeti (üsve-i hasene) temsil etmektedir.

Hz. Peygamber'in hayfatı çalışmakla geçmiştir. Rasûlullah Efendimiz, çalışmaya çocukluğundan itibaren başlamıştır; çocukluğunda sütannesi Halime'nin koyunlarını otlattığı gibi, daha sonra da Mekke'de ücret karşılığı Kureyş'in koyunlarını gütmüştür. O (sav), çobanlıkf yaptığını şöyle anlatmaktadır: " Musa (as) koyun çobanı iken peygamber olarak gönfderildi. Davut (as) da koyun çobanı iken peygamber olarak gönderilmiştir. Ben de Ecyad'da ailem için koyun güdüyordum."1

Dokuz, on yaşlarından itibaren amcası Ebû Talib'le birlikte Şam'a giden ticaret kervanlarına katılan Hz. Peygamber, gençliğinde ticaret yapmış, O'nun ticaretteki dürüstlüğünü gören Hz. Hatice (ra), kendisiyle evlenmiş, daha sonra da işlerini O'na havale etmiştir.

Peygamberlik verildikten yaklaşık on üç sene sonra, kavminin baskıları sonunda Mekke'den hicret ederek Medine'ye yerleşmek zorunda kalan Allah Rasûlü, sahabesini mescid yapımına teşvik etmiş ve bu mescidin inşasında bizzat kendisi de çalışmıştır. Temeli taşlarla, duvarları ker***le örülen mescidin inşası sırasında Peygamber Efendimiz bizzat çalışmış, çalışırken de;

" Taşıdığımız şu yük ey Rabbimiz!

Hayber'in yükünden daha hayırlı, daha temiz

Ya Rab! Hayır, ancak ahiret hayrı!

Muhacirle Ensar'a Sen acı!"

şeklinde recezler söylemiştir. O'nun yorulduğunu gören bir sahabe, "Ya Rasûlallah! onu bana ver ben taşıyayım." dediğinde ise, elindeki kerpici vermemiş, "sen de bir başkasını al, taşı." buyurmuştur. Diğer taraftan O, evde de boş durmamış, hanımlarına yardımcı olmuş, evde kendine düşen görevleri fazlasıyla yapmıştır. Zaman zaman süpürgeyi eline alıp, odasını temizlemiş, keçilerini o gül kokulu elleriyle sağmıştır. Yeri geldiğinde sabahları hanımlarına uğrayıp, siparişlerini öğrenerek, çarşıya çıkıp evinin ihtiyaçlarını bizzat temin etmiştir. Nitekim Hz. Aişe'ye, Rasûlullah'ın evde ne yaptığı sorulduğunda; o şöyle anlatmıştır: "Allah Rasûlu ayakkabısını diker, elbisesini yamar, koyunlar sağar kısaca sizler evde neler yapıyorsanız onları aynen yapardı."2 Ayrıca Allah Rasûlü'nün Medine'de Hendek Savaşı sırasında şehrin etrafına hendek kazılmasına bizzat iştirak ettiği ve balyozla taş kırdığı da bilinmektedir.
Hz. Peygamber, boş duranları sevmez, kendisi de boşa vakit geçirmekten son derece endişe ederdi. Nitekim O (sav), vaktini boşa geçirenleri sevmediğini, "İnsanların çoğu sıhhatin ve boş vaktin kıymetini bilmezler."3 ve "Hastalığın için sıhhatinden, ölümün için hayatından istifade et. Vaktini boş geçirme."4 sözleriyle ifade etmiş, mahşer günü kişinin ömrünü nerede harcadın, gençliğini nasıl tükettin gibi sorulara muhatap olacağını haber vererek zamanın en iyi bir biçimde değerlendirilmesini teşvik etmiştir. Diğer taraftan, "Kıyamet koparken sizden biriniz elinde bir hurma fidanı bulunursa, şayet ölmeden önce onu dikmeğe güç yetirebilirse onu diksin."5 buyurarak çalışmayı ve hayırlı işlerden geri kalmamayı anlatmak istediği görülmektedir.

Hz. Peygamber'in; "İnsanların en hayırlısının insanlara en çok faydası dokunanı olduğunu." belirtmesi, kendisi için çalışmanın ötesinde insanlık için, başkaları için çalışmayı her türlü ibadetten üstün kabul eden bir görüşü temsil etmektedir. Ayrıca O, "İki günü müsfavi olan zarardadır." ilkesiyle hareket ederek insanların her geçen gün ilerleme kaydetmelerine ve üretken olmalarına önderlik ermiştir. Hz. Peygamber tembellikten Allah'a sığınır ve şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Tembellikten ve borçlu olmaktan Sana sığınırım. Yalancı Deccal'in fitnesinden Sana sığınırım. Cehennem azabından da Sana sığınırım."6

Allah Rasûlü, dilenenleri asla sevmezdi. Bir gün bir dilenci yardım istemek için Hz. Peygamber'in yanına geldi. Allah Rasûlü eli ayağı düzgün, güçlü kuvvetli bu adama "çalışsana" buyurdu. Adam "nasıl çalışacağım?" diye sorunca, Rasûlullah şu cevabı verdi: "Sizden birinizin ipini alıp da dağa gitmesi ve arkasına odun demeti yüklenip getirerek onu satması ve Cenâb-ı Hakk'ın bu suretle o kimsenin onurunu koruması, istediği verilse de verilmese de halktan dilenmesinden daha hayırlıdır."7

Allah Rasûlü ne sadece dünya için, ne de yalnız ahiret için çalışmayı yeterli görürdü. O, ancak hem dünya hem de ahiret için çalışmayı tavsiye eder, bunlardan birini ihmal ederek yaşayanları ve başkalarına yük olanları hoş karşılamazdı. Nitekim bu konuda şöyle demektedir: "Ahireti için dünyasını, dünya için de ahiretini terk edende hayır yoktur. Her ikisi birlikte lazımdır. İnsanı ahirete ulaştıran dünyadır. Başkalarına yük olmayınız!"

Hz. Peygamber, helalinden kazanmayı, başkalarına yük olmamayı, "Helal rızık aramak her Müslümana vaciptir." sözleriyle açıklamaktadır. Ayrıca O, kişinin çalışmasının kutsal olduğunu şu sözleriyle ifade etmektedir. "Kim bizzat çalışarak yorgun akşamlarsa, o mağfiret olunmuş olarak akşama erer."

Hz. Peygamber bir gün bir mecliste arkadaşlarına ayakta su dağıtıyordu. O sırada içeri yabancı biri girdi ve "bu topluluğun efendisi kimdir?" diye sordu. Allah Rasûlü o adama bakarak "Bu topluluğun efendisi şu anda onlara hizmet edendir." buyurdu.8

Allah Rasûlü, "Kuvvetli mümin zayıf müminden hayırlıdır."9 buyurarak çalışıp kazanmayı, her bakımdan sıhhatli ve güçlü olmayı önermektedir. "Veren el, alan elden daha üstündür."10 ilkesiyle de üretken ve hayır sahibi insanların, tüketen ve başkalarına bağımlı olarak yaşayan insanlardan daha makbul olduğunu ifade etmektedir.

"İki kimseye gıpta edilir, biri Allah'ın kendisine ilim verdiği ve o ilimle âmil olan kişi, diğeri de Allah'ın kendisine mal verdiği ve o malı hayra sarf eden kişidir."11 Ayrıca "Doğru ve güvenilir bir tüccar, nebilerle, sıddıklarla ve şehidlerle birlikte haşr olunacaktır."12 hadis-i şerifleriyle de hayır sahibi zenginlere ve başkalarına yararı dokunan kimselere müjde vermektedir.

Hz. Peygamber, on sene kadar kısa bir süre yaşadığı Medine'de - üstelik bu süre zarfında yirmi yedi savaşa katılmıştır - bir ömre sığdırılamayacak kadar çok önemli işler başarmıştır. Allah Rasûlü devlet yönetimi, risalet vazifesi, insanların eğitimi gibi çok zor işleri arasında diğer vazifelerini ve ibadetlerini aksatmak şöyle dursun, aksine geceleri kimi zaman topukları şişinceye kadar namaz kılar, Cenâb-ı Hakk'a tazarru ve niyazda bulunurdu. O kadar çok ibadet ederdi ki, "kendini niçin bu kadar yoruyorsun, halbuki Senin gelmiş, geçmiş bütün günahların affolunmuştur ya Rasûlallah!" diyen zevcelerine, "Allah bana bunca nimetini bahşetmişken ben Allah'a şükretmeyeyim mi?" şeklinde karşılık verdiği görülmektedir.13

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, hayatını insanlığın hizmetine adayan Allah Rasûlü, gerek maddi alanda, gerekse manevi cephede olağanüstü bir gayret sarf ederek, mükemmel bir çalışkanlık örneği sergilemiştir. Dolayısıyla bu güzide şahsiyetin ümmetine düşen görev özüyle, sözüyle çok çalışkan olan peygamberlerine benzemeye çalışmak, O'nun bizzat yaşayarak gösterdiği istikamette ilerlemek olmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder