6 Kasım 2012 Salı

Yeme adabı / Adab-ı muaşerette üsve-i hasene


Yeme adabı;
1. Yemeğe oturmadan önce ve yemekten sonra eller yıkanmalıdır.
 
Bu, temizlik ve sağlık açısından oldukça önemlidir. Hadis-i şerîfte; "Yemeğin bereketi, yemekten
önce ve sonra elleri yıkamaktadır. " (Tirmizî, Et'ime, 39) buyrularak bu duruma işâret edilmiştir.
Yemekten önce ellerin yıkanması kirleri, sonra yıkanması ise bulaşan yağ ve benzeri şeyleri
temizler. Nitekim Efendimiz şu uyarıda bulunmaktadır:
 
"Elinde yemek bulaşığı kaldığı hâlde yıkamadan uyuyan kimse, herhangi bir zarara uğrarsa
kendisinden başka kimseyi suçlamasın!" (Ebû Dâvûd, Et'ime, 53)
 
2. Her hayırlı işte olduğu gibi yemeğe de "bismillâh" diyerek başlamak

İslâm'ın getirdiği güzelliklerdendir. Nitekim Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle
 buyurmuştur; "Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse, şeytan askerlerine,
Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz." der.
 
Eğer o kimse eve girerken besmele çekmezse, şeytan onlara, « Geceyi geçirecek bir yer buldunuz.»
 der. O şahıs yemek yerken besmele çekmezse şeytan yine askerlerine, «Hem barınacak yer hem de
 yiyecek yemek buldunuz.» der. " (Müslim, Eşribe, 103)
 
Yemeğe başlayan kimsenin, besmeleyi unuttuğunda ne yapması gerektiğini yine Efendimiz'in
tavsiyelerinde bulmaktayız. Hz. Âişe anlatıyor;
Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir defâsında ashâbından altı kişi ile birlikte yemek
yiyordu. Bir bedevî gelerek yemeği iki lokmada yiyip bitirdi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz :
 
"- Eğer bu kimse «bismillâh» deseydi yemek hepinize yeterdi. Öyleyse biriniz yemek yediği vakit
«bismillâh» desin. Yemeğin başında bunu söylemeyi unutursa:
 
«Başında da sonunda da bismillah» desin!" buyurdu.(İbn-i Mâce, Et'ime, 7; Ebû Dâvûd, Et'ime, 15)
 
Bununla alâkalı diğer bir hayreti mûcip hâdise de şöyle cereyân etmiştir; Sahâbeden Ümeyye
bin Mahşî -radıyallâhu anh-'ın anlattığına göre Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in
yanında bir kimse yemek yiyordu. Adam son lokmaya kadar besmele çekmedi.
Son lokmayı ağzına götürürken "Bismillâhi evvelehû ve âhirehû" dedi.
Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz tebessüm etti ve, "Şeytan onunla birlikte yemek yiyordu.
Adam besmele çekince, şeytan yediklerini dışarı çıkardı. " buyurdu. (Ebû Dâvûd, Et'ime, 15)
 
3. Yemek, mümkün olduğunca toplu olarak yenmelidir.

"Toplulukta rahmet, ayrılıkta azap vardır." (Münâvî, III, 470 ) buyuran Peygamberimiz(s.a.c)
 yemek yerken de birlikte bulunmayı tavsiye etmektedir. Vahşî bin Harb'in haber verdiğine göre
 bir kısım sahâbîler:
 
- Yâ Resûlallâh! Yemek yiyoruz fakat doymuyoruz, dediler. Resûl-i Ekrem onlara:
 
"- Herhâlde ayrı ayrı yiyorsunuz!" deyince:
 
- Evet, öyle yapıyoruz, dediler. Allâh Resûlü de:
 
"Birlikte yiyiniz ve besmele çekinizki yemeğiniz bereketlensin."buyurdu.
(Ebû Dâvûd, Et'ime, 14)
 
4. Yemeğe büyüklerden önce başlanmamalıdır.

Ashaptan Huzeyfe -radıyallâhu anh- diyor ki, "Birlikte yemek yiyeceğimiz zaman, Peygamberimiz
başlamadan biz elimizi yemeğe sürmezdik." (Müslim, Eşribe, 102)
 
Sahâbe-i kirâmın Resûlullâh'ın büyüklüğüne hürmeten tatbîk ettiği bu güzel edep, asırlarca
Müslüman âilelerde uygulanagelmiştir. Evin büyüğü oturup yemeğe başlamadan yenilip içilmesi,
büyük bir sû-i edep (edep eksikliği) telakkî edilmiştir.
 
5. Bir mü'min yemeğini sağ eliyle ve önünden yemelidir.

Ömer bin Ebî Seleme(r.a) anlatıyor: "Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in himâyesinde
yetişen bir çocuktum.  Yemek yerken elim tabağın her yanına giderdi. Bunun üzerine
Efendimiz bana şöyle buyurdu:
"- Yavrum, besmele çek, sağ elinle ve hep önünden ye! " (Buhârî, Et'ime, 2)
 
Seleme bin Ekva' (r.a)'de şunları söyler; "Adamın biri Efendimiz 'in yanında sol eliyle yemek
yiyordu. Resûl-i Ekrem ona:
 
«- Sağ elinle ye!» buyurdu. Adam:
 
- Yapamıyorum, diye cevap verdi. Allâh Resûlü adama:
 
« - Yapamaz ol!» buyurdu."
 
Seleme'nin bildirdiğine göre, adam kibrinden dolayı böyle söylemişti. Efendimiz 'in bedduasını
aldıktan sonra, gerçekten elini ağzına götüremez oldu. (Müslim, Eşribe, 107)
 
Bugün toplumumuzda İslâm dışı kültürlerin etkisiyle ve çağdaşlık adı altında sol el ile yemeyi
âdet hâline getirme temâyülü görülmektedir. Özellikle halka açık lokanta gibi yerlerde bıçakların
sağ tarafa, kaşık ve çatalların sol tarafa konulması ve değişmez bir kâide gibi uygulanması bunun
bir tezâhürüdür. Bu yanlış telâkkînin İslâm'ın yemek âdâbıyla bağdaşmadığı açıktır.
Müslümanlar bu hususta dikkatli ve titiz davranmalıdırlar.
 
6. Yemek yerken, açgözlülük sayılabilecek hafif hareket ve davranışlardan kaçınmak gerekir.
 
Cebele bin Sühaym diyor ki; "İbn-i Zübeyr ile birlikte savaştığımız sene kıtlık oldu. Bize erzak
olarak hurma dağıtıldı. Hurmayı yerken Abdullah bin Ömer yanımızdan geçer ve bize şöyle derdi;
«Hurmayı çifter çifter yemeyiniz. Çünkü Peygamber(s.a.v) bize hurmayı böyle yemeyi yasakladı.
Fakat arkadaşı izin verirse, çifter çifter yiyebilir.»" (Buhârî, Et'ime, 44)
 
7. Lokmayı iyice çiğneyip yutmadan, öbürünü almamak da yemek âdâbındandır.
 
8. Bir kimse hoşuna gitmese bile, hazırlanan yemeği beğenmezlik etmemeli,

En azından bunu dil  ile ifâdeden sakınmalıdır. Ebû Hureyre -radıyallâhu anh- Resûlullah(s.a.v)'in
 hiçbir zaman yemekte kusur aramadığını, isteği varsa yediğini, canı çekmiyorsa yemediğini
 bildirmektedir. (Buhârî, Menâkıb, 23)
 
9. Yemek bittikten sonra kabı iyice temizlemek de İslâmî bir edeptir.

Enes (r.a)'den rivayet edildiğine  göre Resûlullah (s.a.v), yemek yediği zaman üç parmağını da
yalardı ve bu konuda şöyle buyururdu:
 
"Birinizin lokması yere düştüğü zaman, bulaşan şeyi temizleyip lokmayı yesin.
 Onu şeytana bırakmasın." Sözlerine devamla tabağın sıyrılmasını da emrederek;
"Bereketin, yemeğin neresinde bulunduğunu bilemezsiniz." derdi. (Müslim, Eşribe, 136)
 
Hadîs-i şerifte Fahr-i Kâinât Efendimiz 'in yemek yedikten sonra parmaklarını üç kez yaladığı
ifâde edilmektedir. O dönemde çatal kaşık gibi yemek âletleri bulunmadığı veya yaygın olarak
kullanılmadığı için, yemekler umûmiyetle el ile yenilmekteydi.
 
O zamanki şartlara göre bundan daha tabiî bir durum olamazdı. İslâm, yemekten önce ve sonra
elleri iyice yıkama edebini tâlim ederek, bu şekilde yemekten doğacak mahzurları bertaraf etmiştir.
Nitekim güzelce yıkanan bir el, metalden yapılan çatal ve kaşıktan daha temiz olduğu gibi,
sağlık açısından da daha güvenlidir. Bu uygulamadan hareketle günümüzde, sünnet olduğu
düşüncesiyle yemeği el ile yemede ısrâr etmek veya kaşık varken elle yemeyi yanlış bir davranış
olarak görmek tasvip edilecek bir durum değildir. Zîra Müslüman her bakımdan temiz ve nezih bir
davranış sergilemelidir.
 
10. İslâm, altın ve gümüş kaplar içerisinde yemek yemeyi haram kılmıştır.
 
Huzeyfe -radıyallâhu anh-'den nakledildiğine göre Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-
şöyle buyurmuştur; "Saf ipek elbise giymeyiniz. Altın ve gümüş kaptan bir şey içmeyiniz.
Bu tür tabaklardan yemek de yemeyiniz! " 1 (Buhârî, Et'ime, 29)
 
11. Diğer taraftan yemeği mümkün mertebe takvâ ehli kimselerle yiyip şerlilerin sofralarından
uzak durmak gerekir.
 
12. Alkollü içecekler ve benzeri haramların bulunduğu sofralara oturmak da haramdır.
 
Peygamber Efendimiz; "Allâh'a ve âhiret gününe îmân eden kimse, üzerinde içki bulunan
sofraya oturmasın! " buyurmuştur. (Tirmizî, Edeb, 43) Alkollü mamûllerin çok yaygın olduğu
günümüzde Müslümanların son derece dikkatli davranarak içki bulunan yerlerde yemek
yememeye ve bu tür yerlerden alış veriş yapmamaya gayret etmelidirler. Zarûret olmadığı
hâlde, maslahat îcâbı diyerek ihmalkârlık gösterilmemelidir.
 
13. Yemek yerken bir yere dayanmak, uygun bir hareket olarak görülmemiştir. Vehb bin
Abdullah  -radıyallâhu anh-'den rivâyet edildiğine göre Resûlullâh (s.a.v); "Ben bir yere dayanarak
yemek yemem. " buyurmuştur. (Buhârî, Et'ime, 13)
 
14. Abdullah bin Büsr -radıyallâhu anh- anlatıyor; Resûl-i Ekrem Efendimiz 'e bir miktar koyun
eti ikram etmiştim. Efendimiz onu yemek üzere diz çökerek oturdu. Orada bulunan bir bedevî:
 
- Bu ne biçim oturuştur, diyerek hayretini ifade etti. Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz :
 
"- Şüphesiz Allâh beni mütevâzi ve kerem sâhibi bir kul olarak yarattı; kibirli ve inatçı biri
yapmadı." diye cevap verdi. (İbn-i Mâce, Et'ime, 6)
 
Böyle bir hareket nimete saygı olduğu gibi, ondan daha mühimi de nimetin sâhibine ta'zîmdir.
 Bir yere dayanmadan yemek yemenin sağlık açısından da pek çok faydaları mevcuttur.
 
15. İhsân edilen sayısız nimetlerin sâhibine ta'zîm ve şükrün bir diğer ifâdesi, yemekten sonra dua
okumaktır.

Allâh Resûlü, sofrasını kaldırdığı zaman şu duâyı yapardı; "Ey Rabbimiz! Sana tertemiz duygularla
eksilmeyip artan, huzurundan geri çevrilmeyip kabul edilen sayısız hamd ile şükrederiz. "
(Buhârî, Et'ime, 54) Efendimiz'in şu duayı yaptığı da rivâyet edilmektedir:
 
"Bizi yediren, içiren ve müslüman kılan Allâh'a hamdolsun." (Ebû Dâvûd, Et'ime, 52)
 
Diğer bir hadiste de yemek duasının önemi şöyle ifade edilmektedir; "Bir kimse yemek
yedikten sonra; «Bana bu yemeği yediren, sonucu etkileyecek bir güç ve kudretim olmaksızın
onu bana nasip eden Allâh'a hamd olsun!» derse, geçmiş günahları bağışlanır. "
 (Ebû Dâvûd, Libâs, 1)
 
Rivâyete göre Ebu Heysem yemek hazırlayarak Efendimiz ve ashâbından bazılarını dâvet
etmişti. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- yemekten kalkınca:
 
"- Kardeşinizi mükâfatlandırın!" buyurdu. Ashâb:
 
- Mükâfâtı nedir ya Resûlallâh!" diye sordular. Efendimiz:
 
"- Bir kimsenin evine girilip yemeği yenildiği ve içeceği içildiğinde onun için duâ edilir.
 İşte bu onun mükâfâtıdır." cevabını verdi. (Ebû Dâvûd, Et'ime, 54)
 
16. Yemekte ölçülü davranıp tıka basa yememek gerekir.

Efendimiz buyuruyor ki; "Hiç bir insan midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır.
Hâlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet bir kimsenin mutlaka çok
yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine
ayırsın! " (Tirmizî, Zühd, 47)
 
Fahr-i Cihân Efendimiz 'in tıka basa doldurulan mideyi tehlikeli bir kaba benzetmesi,
beden ve ruh sağlığı ile yeme içme arasında yakın bir münâsebet bulunduğunu göstermektedir.
 
İskenderiye hükümdarı Mukavkıs, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e
pek çok hediyelerle birlikte bir de doktor göndermişti. Efendimiz doktora:
 
"- Ev halkının yanına dönebilirsin. Çünkü biz acıkmadıkça yemeyen bir kavmiz.
Yediğimiz zaman da doyuncaya kadar yemeyiz." buyurdu. (Halebî, III, 299)
 
Her iki hadiste de hayâtın devamını sağlayacak kadar yemek ile yeme içmeyi hayatın gayesi
hâline getirmek arasındaki farka dikkat çekilmektedir. Yeme içmede zarurî olan ölçü;
vücûdun güç ve kuvvetini devam ettirecek, kişinin çalışamayacak ve kulluk yapamayacak
derecede takatsiz kalmasına yol açmayacak kadar olmasıdır. Bunun, herkese göre değişen bir
miktar olacağı da tabiîdir. Bu sebeple Peygamberimiz, midenin en az üçte birinin boş
bırakılmasını tavsiye ederek, herkes için uygulanabilir bir yol göstermiştir.
 
Bir atasözünde şöyle denilir; "İnsan yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemelidir!"
Zîra insanlar, kıtlıkta açlıktan değil, alıştıkları tokluktan dolayı ölürler.
 
Resûlullah Efendimiz, mü'minin sâdece midesini, kâfirin ise yedi bağırsağını birden
doldurmak sûretiyle yiyip içtiğini belirterek İslâm ahlâk ve âdâbının bu konudaki ölçüsünü
çarpıcı bir tasvirle beyan etmiştir. Ebû Hureyre'nin rivâyetine göre Resûlullâh -
sallallâhu aleyhi ve sellem-'e bir misâfir gelmişti. Misâfir o esnâda kâfir idi. Efendimiz onun için
bir koyunun sağılmasını istedi. Misâfir getirilen sütü içip bitirdi, tekrar getirildi yine bitirdi,
tekrar getirildi yine bitirdi. Böylece tam yedi kap süt içti. Bu misâfir ertesi gün sabahleyin
müslüman oldu. Allâh Resûlü yine ona süt getirilmesini emretti. Misâfir onu içti. Efendimiz
tekrar getirtti, fakat misâfir bu kez bitiremedi. Bu hâdise üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz:
 
"- Mü'min bir bağırsağı ile kâfir ise yedi bağırsağı ile içer." buyurdu. (Müslim, Eşribe, 186)
Nâfî -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:
 
"İbn-i Ömer, kendisi ile beraber yemek yiyecek bir fakir olmadan asla sofraya oturmazdı.
 Birgün birlikte yemeleri için yanına bir adam getirdim. O da çok yedi. Bunun üzerine İbn-i Ömer:
 
- Ey Nâfi! Bu adamı bir daha yanıma getirme! Çünkü ben Nebiyy-i zî-şân Efendimiz'in şöyle
buyurduğunu işittim:
 
"- Mü'min bir bağırsağı ile kâfir ise yedi bağırsağı ile yer." (Buhârî, Et'ime, 12)
Âyet-i kerîmede Allâh Teâlâ kâfirlerin yeme konusundaki tavrını, bir teşbihle şöyle anlatmaktadır:
 
"İnkâr edenler, dünyada s â dece zevk u safâ ederler ve hayvanların yediği gibi yerler!
 Onların varacağı yer cehennemdir." (Muhammed 47/12)
 
Kâfirlerin bütün ihtimamları midelerine ve şehvetlerinedir. Âhirete dönüp bakmazlar bile.
Dünyaya harîstirler ve âkibetten gâfildirler. Dolayısıyla mü'min, onlardan farklı olarak yeme
içmede ölçülü olmalı, dünyaya ve nimetlerine karşı ihtiyaç nispetinde rağbet etmelidir.
Zîrâ bir diğer hadîs-i şerîfte:
 
"Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!" (İbn-i Mâce, Et'ime, 51)
buyrularak böyle bir hareket, ölçüsüzlük olarak telâkki edilmiştir. Allâh dostlarına göre ise
şeriatte doyduktan sonra yemek israf, tarîkatte doyuncaya kadar yemek israf, hakîkatte de
Allâh'ın huzûrunda olduğunu unutarak yemek israftır.
 
Bir keresinde, çokça yiyen bir adam geğirmeye başlayınca, Efendimiz adamcağızı;
 "Geğirmeyi bırak. Çünkü dünyada çok doyanlar, kıyamet gününde en uzun müddetle aç
kalacak olanlardır. " diye uyarmıştır. (Tirmizî, Kıyâmet, 37)
 
17. Yeme âdâbından biri de soğan ve sarımsak gibi kokusu insanları rahatsız eden yiyecekleri
 yedikten sonra, toplu hâlde bulunulan yerlere gitmemektir. Allâh Resûlü (s.a.v):
 
"Kim sarımsak ya da soğan yerse, bizden uzak dursun!" Diğer bir rivâyette; 
"Mescidimize yaklaşmasın!" buyurmuştur . (Buhârî, Ezân, 160)
 
Bir defâsında Efendimiz'e, nâhoş kokulu bir sebze yemeği getirildi.
 Ondan yemedi, fakat ashâbından birine; "Sen ye! Çünkü ben, senin münâcatta bulunmadığın
(meleklerle) münâcâtta bulunuyorum." buyurdu. (Ebû Dâvûd, Et'ime, 40)
 
Melekler ve nûranî varlıklar, insanların temiz olmasını ve güzel kokmasını severler.
Aksi durumlardan da hoşlanmazlar. Bu sebeple câmiye veya birlikte bulunulan yerlere
soğan, sarımsak, sigara, rahatsız edici parfüm ve benzeri kokularla gitmemek en münâsip
davranıştır.
 
"Ey îmân edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin!
Eğer sâdece Allâh'a kulluk ediyorsanız, O'na şükredin!" (el-Bakara 2/172)
âyetinde ifade edildiği üzere, her türlü helâl rızıktan yemek içmek aslında mubahtır.
Ancak diğer konularda olduğu gibi yeme içmede de îtidalli hareket etmek, aşırılık ve
israftan kaçınmak gerekir. Kur'an-ı Kerîm'de bu durum şöyle beyan edilmektedir:
 
18. "Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allâh isrâf edenleri sevmez." (el-A'râf 7/31)
 
Her işin belli bir gâyesi vardır ve niyet, yapılan işlerin kıymetini tâyinde büyük bir vazîfe icrâ eder.
 Yemek de hangi niyet ve maksat için yenilirse, onun için güç ve kuvvet olur. Bu yüzden
yemekten maksat, zevk ve lezzet alarak nefsin boyunduruğu altına girmek değil,
Allâh'a kulluk ve ibâdete güç kazanmak olmalıdır. Yani yemek bizzat gâye değil, hedefe giden
yolda bir vâsıta olarak görülmelidir. Yeme ve içmede tehlikeli olan şey, tokluk sebebiyle
günâha düşmektir.
 
Mevlânâ hazretleri yeme içme ile insan mâneviyatı arasındaki alâkayı şöyle dile getirir:
 
"Kene gibi pis bir deriye konup şişeceğine, kuşlar gibi yarı aç ol ki fezâlarda dolaşasın."
 
19. Gece olduğunda yemek kaplarının üzerlerinin örtülmesi tavsiye edilmiştir.

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- birçok hususa temâs ettiği bir hadîs-i şerîfinde
bu mevzûya da yer vererek şöyle buyurur:
 
Karanlık çöktüğü zaman çocuklarınızı dışarı salmayın.Çünkü şeytanlar buesnâda her tarafa
yayılırlar. Yatsı vaktinden bir müddet geçince, onları serbest bırakabilirsiniz. Kapını kapa
Allâh'ınismini zikret! Kandilini söndür Allâh'ın ismini zikret!Su kabının ağzını kapa
Allâh'ın ismini zikret!Yemek kabının ağzını kapa Allâh'ın ismini zikret! 
(Kapatacak bir şey bulamadığın takdirde) herhangi bir şeyi üzerine uzatıp koymak sûretiyle
de olsa (bunu yap) ! Zîrâ şeytan kapalı kapıyı açamaz. Kandilleri söndürün, zira fare
fitili çekip ev halkını yakabilir." (Buhârî, Bed'ü'l-halk, 11; Müslim, Eşribe, 96)
 
Muhyiddin İbn-i Arabî hazretleri bu hadisle alâkalı şu îzâhı yapar;
 "Sene içinde bilinmeyen bir gece vardır. O gecede bütün hastalıklar indirilir.
 Bu gece açık bir yemek kabına veya su kabına rastlarsa oraya muhakkak girer."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder