6 Kasım 2012 Salı

Giyim kuşam adabı / Adab-ı muaşerette üsve-i hasene

 
Giyim kuşam adabı;
"Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır." (el-A'râf 7/26)
İnsan için yeme içme ne kadar zarurî bir ihtiyaç ise giyinmek ve toplum içinde güzel bir
görünüme sâhip olmak da o derece önemlidir. Vücûd, ancak giyim kuşam yoluyla haricî
tesirlerden korunur, ayıplardan kurtulur ve güzelliğini kemâle erdirir.
 
Aslında örtü, zerreden küreye kâinâtın hemen her unsurunda müşâhede edilen fıtrî bir
hakîkattir.

Dünyanın atmosferi, ağaç ve meyvelerin kabukları, hayvanların deri ve tüyleri, anne
karnındaki cenini saran plasenta zarı bir nevi elbise (tesettür) hükmünde olup bunları dışa karşı
muhafaza eder ve görünüşlerini güzelleştirir.
 
Kur'ân-ı Kerim'de:
" Ey Âdem oğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise bahşettik.
Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır. " (el-A'râf 7/26)
 
" Allâh sizi sıcaktan (ve soğuktan) koruyacak elbiseler yarattı... " (en-Nahl 16/81)
buyrulmak sûretiyle söz konusu hakîkatlere temâs edilmiştir.
 
Çevre ve iklim şartlarına karşı korunma duygusu, insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da
mevcuttur. Aradaki bâriz fark, insanın aklını şuurlu bir şekilde kullanarak toplum içinde
namus, şeref ve haysiyetini muhâfaza kabiliyetine sâhip olmasıdır.
Bu ise hayâ duygusunun bir gereği olarak avret sayılan yerlerin örtülmesiyle mümkündür.

Âyet-i kerîmede zikredilen " takvâ elbisesi " ifâdesiyle bu husûsa dikkat çekilmekle birlikte
takvâ hâlini elde etmenin, insanı mânevî âfetlerden muhâfaza edeceği bildirilmiştir.

Hâce Muhammed Lütfi şöyle der:

Zînet oldur hil'at-i mânevî geysün rûh-i pâkÂsitân-ı ârifânda zer-şirâz etsün seni
 
"Zînet olan elbise, aslında pâk olan rûhun giydiği mânevî kaftandır. Bu elbiseyi giy ki seni
âriflerin eşiğini süsleyen altın gibi kıymetli yapsın."
 
Allâh'ın koyduğu bu gâyeye uymayan ve insanı takvâdan uzaklaştıracak şekilde giyilen
elbiseler, İslâmî bir kıyafet olarak nitelendirilemez.

Nitekim Resûlullah (s.a.v), Hz. Âişe'nin kardeşi Esmâ'nın ince bir elbise giydiğini görünce
başını çevirmiş ve:
 
"- Ey Esmâ! Bülûğa erdikten sonra, -yüzü ve eline işâret ederek- kadınların şu ve şundan
başka bir yerinin görülmesi doğru olmaz." buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Libâs, 31)
 
Yine Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- aynı mevzûya temasla şöyle buyurmuştur:
 
"Cehennemliklerden henüz görmediğim (ve daha sonra ortaya çıkacak) iki grup vardır:
Bunlardan biri, sığır kuyrukları gibi kırbaçlarla insanları döven bir topluluktur. Diğeri,
giyinmiş oldukları hâlde çıplak görünen, başkalarını da kendileri gibi giyinmeye zorlayan
ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. İşte bu kadınlar cennete giremezler.
Hatta onun çok uzak mesâfeden hissedilen kokusunu dahî alamazlar." (Müslim, Cennet, 52)
 
Elbise giymenin esas gâyesi, vücûdun uygun bir şekilde örtülmesi ve nezih bir görünüm
kazanmasıdır. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- yeni bir elbise giydiği zaman:
 
"Avret yerimi örttüğüm ve kendisiyle güzel göründüğüm bu elbiseyi bana giydiren Allâh'a
hamd olsun." duâsını okur sonra da; "Yeni bir elbise giyince bu şekilde hamdeden ve eski
elbisesini de  tasadduk eden kimse, hayat ve memâtında Allâh'ın hıfz u emânında
(koruması altında) olur." buyururdu. (Tirmizî, Deavât, 107)
 
Kadınlar, örtünme husûsunda daha dikkatli olmalıdır. Birgün Abdurrahman'ın kızı Hafsa, başında
ince bir örtü olduğu hâlde Hz. Âişe'nin yanına gelmişti. Âişe onun başındaki örtüyü aldı ve
yerine kalın bir baş örtüsü örttü." (Muvatta, Libâs, 6)
 
Kadınların saçlarını, boyunlarını ve zînetlerini kapatacak ve vücut hatlarını göstermeyecek
şekilde örtünmeleri Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabit olan bir farzdır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur
 
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (bakılması yasak olan şeylerden) çevirsinler;
ırzlarını korusunlar. Görünmesinde sakınca olmayan (el ve yüz gibi) yerleri dışında
zînetlerini açığa vurmasınlar ve bunun için baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar..."
 (en-Nûr 24/31)
 
Bu âyet-i kerîmede kadınlardan:
 
1. Gözlerini bakılması haram olan şeylerden çevirmeleri,
2. Irzlarını ve iffetlerini korumaları,
3. Görünmesinde sakınca olmayan yerleri dışında zînetlerini (câzibe ve güzelliklerini) açığa
vurmamaları,
4. Baş örtülerini boyun, gerdan vs. kapatacak şekilde yakaları üzerine salıvermeleri istenmekte,
 devamında da kadınların zînet yerlerini kimlerin yanında açabilecekleri sayılmaktadır.
 
Âyet-i kerimede geçen "humur", "hımâr" kelimesinin çoğulu olup "kadının başını örttüğü
şey, baş örtüsü" mânâsına gelir. "Humur", gerek İslâm'dan önce gerekse İslâm'dan sonra
Arap kadınlarının kullandıkları geleneksel baş örtüsüdür. Bu baş örtüsü İslam öncesi dönemde
 genellikle süs giysisi olarak kullanılır ve uçları kadının sırtına doğru salınırdı. O günün yaygın
modasına göre kadınların giydiği gömleğin ya da blûzun önünde genişçe bir açıklık bulunur ve
böylece göğüsler örtülmezdi. (Kurtubî, XII, 153; Elmalılı, V, 3506) İslâm, bu şekildeki açıklığı
yasaklayıp baş örtüsünün yakalar üzerine salıverilmesini emrederek tesettürü farz kılmıştır. Buna
göre kadınların baş örtülerini yakalarının üzerine salmaları; başlarını, saçlarını, kulaklarını,
 boyunlarını, gerdanlarını ve göğüslerini güzelce örtmeleri gerekmektedir. Hz. Âişe'nin bildirdiğine
göre bu âyet-i kerîme nâzil olunca Muhâcir ve Ensâr kadınları, hemen eteklerinden birer parça
keserek başlarını ve yakalarını emre uygun olarak örtmüşlerdir. (Buhârî, Tefsîr, 24/13; Ebû Davud,
 Libâs, 31-33)
 
Karamanlı Nizâmî, hayâ ve edep sâhibi olmak için örtünmenin zarurî olduğunu, zirâ gülün,
kendisine bakan kimseye açılmamasının şaşılacak bir durum olmadığını şöyle dile getirir:
 
Gül ârızına olsa muârız aceb olmaz
Kim yüzü açılmışta hayâ vü edep olmaz
 
Bir başka rivayette de kadın elbisesinin temel niteliğinin, "vücut hatlarını belli etmemesi"
olduğuna dikkat çekilmektedir. (Heysemî, V, 137) 1 Dolayısıyla teni gösterebilecek elbisenin
altına veya üstüne mutlaka başka bir şeyin giyilmesi gerekmektedir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
 
"Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle de
 (toplum içine çıktıklarında) dış kıyafetlerini üzerlerine alsınlar! Bu, onların
(iffetli kadınlar olarak) tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini temin eder.
Şüphesiz Allâh, çok bağışlayıcıdır, rahmet edicidir." (el-Ahzâb 33/59)
 
Bu âyet-i kerîmede, Müslüman hanımların evlerinden çıkarken üstlerine vücut hatlarını belli
etmeyecek bir dış elbise almaları, ev kıyafetleri ile sokağa çıkmamaları emredilmektedir.
Bütün müfessirler, tabirleri değişik olsa da, mefhumda birleşerek âyetteki "cilbâb"dan
maksadın, kadının elbiseleri üzerine giydiği ve bütün vücûdunu örten bir elbise olduğunda ittifak
etmişlerdir. Bu sebeple zamanımızda kadınların dışarı çıkarken ev kıyafetleri üzerine pardösü,
 manto ve benzeri bir elbise giymeleri gerekmektedir. Âyet, setr-i avretin yanısıra, örtünmenin
tam şeklini de târif etmektedir. (Taberî, Tefsir , XXII, 33; Râzî, XXV, 230; Ebu Hayyan, VII, 250)

 Ahmed Paşa, müslüman bir kadının nâ-mahremin yanında örtünmesi gerektiğini şöyle ifâde eder:
Cemâlin safhasın açma rakîbe Önünde kâfirin Kur'ân yakışmaz
 
Çalışırken veya spor yaparken setr-i avrete kesinlikle riâyet edilmelidir. Misver bin Mahreme
anlatıyor;
Ağır bir taşı yüklenip getirdim. Üzerimde hafif bir elbise vardı. Taş omuzumda
iken izârım (alt elbisem) çözülüverdi. Taşı bırakmadım ve o vaziyette yerine kadar götürdüm.
Bunun üzerine Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-; "Dön elbiseni al! Böyle çıplak
dolaşmayın!" buyurdu. (Müslim, Hayz, 78)
 
Giyim kuşamda kadınlarla erkeklerin birbirlerine benzemeleri de yasaklanmıştır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, kadın gibi giyinen erkeklerin ve erkek gibi giyinen kadınların,
rahmet-i ilâhiyeden uzak kalacaklarını bildirmiştir. ( Ebû Dâvûd, Libas, 28)
 
Rahmet Peygamberi olan Efendimiz'in, karşı cinsin giyim kuşamını tercih edenlere bu şekilde
 îkâzda bulunması, herşeyden önce kılık kıyâfetin basit bir şekilden ibaret olmadığını
göstermektedir. Ayrıca cinsler arasındaki duygusal yapı bozukluğunun da giyim kuşam
taklidi ile başladığı malumdur. Ne kadar acıdır ki günümüzde cinsler arası benzeşmeyi daha
ileri götürmek ve yaygınlaştırmak maksadıyla çok özel ve ciddî gayretler sarfedilmekte,
büyük yatırımlar yapılmakta ve güya iktisâdî kolaylık sağlamak için hem erkeğin hem de
kadının giyebileceği giysiler üretilip pazarlanmaktadır. 3 Bu yozlaşma, ancak
Fahr-i Kâinât Efendimiz'in uyarılarını ciddîye alıp gereğini yerine getirmekle önlenebilir.
 
Diğer taraftan, örtünme ve tabiî süslenme gibi iki temel amaca hizmet etmeyen, gösterişe
kaçan ve kibre sebep olan elbise de yasaklanmıştır. Bu hususla alâkalı hadislerden bazıları
 şöyledir:
 
"Kim dünyada şöhret elbisesi giyerse, Allâh Teâlâ ona kıyâmet gününde mezellet elbisesi
giydirir."(İbn-i Mâce, Libâs, 24)
 
"Allâh, büyüklük taslayarak elbisesinin eteklerini yerde sürüyen kimsenin kıyâmet gününde
yüzüne bakmaz. " (Buhârî, Libâs, 1, 5)

Hadislerde zikredilen "şöhret elbisesi" tabiri iki açıdan yorumlanmaktadır: Kişinin insanlar
arasında giyimi ile şöhret ve ün kazanması, gösterişli ve lüks elbiseler giymek şeklinde
olabileceği gibi, eski ve yıpranmış elbise giyerek, zühd ve takva gösterişi sûretinde de tezâhür
edebilir.
 
Büyüklük taslamak ve gösteriş yapmak gibi menfî tavırların yanısıra, giyim kuşamda israftan da
kaçınılmalıdır. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz;
"İsraf etmemek ve kibre kapılmamak şartıyla yiyiniz, içiniz, tasadduk ediniz ve giyininiz. "
(Buhârî, Libâs, 1) buyurmaktadır.

Büyük sahâbi İbn-i Abbâs da; "Kibir ve israf hatasına düşmediğin müddetçe dilediğini ye,
dilediğini giy!" demiştir. (Buhârî, Libâs, 1)
 
Özellikle günümüzde giyim kuşamdaki aşırılıklardan biri de giyim eşyası olarak kullanılan
deri mamulleri sanayinde görülmektedir. Kürk elde edebilmek için birçok hayvan nesli telef
edilmektedir.
 
Ehlullâh, giyim kuşamdaki israfı; şeriat bakımından giyinmede haddi aşmak, tarîkat
cihetinden kifâyet miktarından fazlasını giymek ve hakîkat yönünden de giyilen elbiseye
aşırı muhabbet göstermek şeklinde üç merhalede îzâh etmişlerdir.
 
Diğer taraftan gücü ve imkânları elverdiği hâlde, sırf tevâzudan dolayı lüks giyimi
terkeden kişiye, Allâh Teâlâ'nın herkesten önce hitab edeceği ve cennet elbiselerinin en
iyilerinden giydireceği müjdesi verilmiştir. (Tirmizî, Kıyâmet, 39)

Bununla birlikte, kişinin imkânları nisbetinde kibre kapılmadan, düzgün bir kılık kıyafeti tercih
etmesi de gâyet tabiîdir.

İbn-i Mesûd diyor ki; "Peygamber Efendimiz:
 
«- Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kişi cennete giremeyecektir.» buyurdu. Kendisine:
 
- İnsan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını ister, denilince Fahr-i Kâinât Efendimiz:
 
«- Allâh güzeldir, güzel olanı sever. Kibir ise hakkı beğenmemek, şımarmak ve insanları
küçümsemektir.» buyurdu." (Müslim, İmân, 147)
 
Başka bir çok rivayette de Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in kılık-kıyâfetin
pejmürdeliğini hoş karşılamadığını görmekteyiz.

Ashâb-ı kirâmdan Mâlik bin Nadla anlatıyor; "Bir gün dağınık bir kıyafetle
Peygamberimiz'in ziyâretine gitmiştim. Beni bu şekilde gören Efendimiz sordu:
 
«- Senin malın mülkün var mı?»
 
- Evet, var yâ Resûlallâh! dedim.
 
«- Ne gibi malların var?» dedi. Ben de:
 
- Allâh bana deve, koyun, at sürüleri, arpa ve buğday harmanları ihsan etmiştir, dedim.
Bunun üzerine Güzeller Güzeli Efendimiz :
 
«- Allâh sana mal mülk ihsan etmişse O'nun nimetinin ve ikrâmının eseri üzerinde görünsün.»
buyurdu." ( Ebû Dâvûd, Libâs, 14)
 
Yine "Cibril Hadisi"nde, Cebrâil -aleyhisselâm- 'ın Efendimiz ve ashâbının huzuruna çıktığı zaman
pırıl pırıl bir görünüm sergilediği, saçlarının simsiyah, elbisesinin bembeyaz olduğu, üstünde
başında en küçük bir leke ve dağınıklık bulunmadığı ifâde edilmektedir. (Müslim, Îmân, 1)
 
Fahr-i Kainât Efendimiz imkân nisbetinde beyaz giyinmeyi tercih eder ve bu husûsta;
"Beyaz renk elbise giyiniz. Çünkü beyaz elbise temiz ve daha hoş görünümlüdür.
Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız! " (Tirmizî, Edeb, 46) buyurarak mü'minlerin dirisi
yanında ölüsüne bile daha temiz ve daha hoş görünümlü olan beyaz renkli elbiseyi tavsiye
etmekteydi.
 
Resûlullah -sallalahu aleyhi ve sellem-'in yolculuğa çıktıkları anlaşılan bir grup ashâbına verdiği
şu öğütler de oldukça mânidardır; "Sizler kardeşlerinizin yanına varacaksınız; binek
hayvanlarınızı düzene koyunuz, elbiselerinize çeki düzen veriniz! Tâ ki, insanlar arasında,
yüzdeki güzelliğin timsâli olan ben (şâme) gibi olunuz. Çünkü Allâh çirkin görünüşü ve
kötü sözü sevmez ." (Ebû Dâvûd, Libâs, 25)
 
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz, insanların karşılıklı ilişkilerinde, giyim kuşam
tertîbinin yanısıra binilecek araçlara bile çeki düzen verilmesini emreder. Bu tutum, başkalarına
olan saygımız ve sevgimiz hakkında da fikir verir. Bu sebeple giyilen her çeşit elbisenin
tertipli ve düzenli olması gerekir.
 
Bir kimsenin giyim kuşamı, karşıdaki muhâtaba o kişinin şahsiyet yapısıyla alâkalı ipuçları da
verir. Tabiî ki bu yegâne ölçü değildir; fakat önemli ölçülerden biridir. "İnsanlar elbiseleri
ile karşılanır, sözleriyle ağırlanırlar." hikmeti bu gerçeğin en güzel ifâdelerinden biridir.
Çünkü düzgün bir kıyafet, insanın vakur görünmesine ve saygı görmesine vesile olur. Bu ise
dinimizde arzu edilen bir durumdur. İnsanlar böyle güzel görünüme sâhip bir kimseye daha yakın
olmak ister ve kendisiyle ülfet etme yolunu ararlar. Böylece kalpler birbirine daha çabuk
ısınır ve insan karşısındakine vermek istediği mesajı daha kolay verebilir. Şu halde tertipli ve
temiz giysilerle, kibirlilik ve kendini beğenmişliği ifâde eden elbiseleri, birbirinden ayırmak gerekir
 
Resûlullah (s.a.v)'in tavsiye ve emirlerinden anlaşıldığına göre giyim kuşamda moda ve lüksün
değil, yakışma ve uyum esâsının belirleyici olması; cinsiyet farkının gerektirdiği tabiî ve
normal süsün ihmâl edilmemesi gerekir. Nitekim saçı olanın bakımına özen göstermesini
isteyen Efendimiz (Ebû Dâvûd, Tereccül, 3), yarı tıraşlı bir çocuk gördüğünde,
"Ya tam tıraş edin veya tamâmen saçlarını bırakın!" buyurmuş (Ebû Dâvûd, Tereccül, 14),
 başın herhangi bir yerinde bir tutam saç bırakılmasını hoş karşılamamıştır.
 
Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir keresinde de kendisine perde arkasından yazılı
bir sahife uzatan elin, erkek mi yoksa kadın eli mi olduğunu sormuş, kadın eli olduğu söylenince;
"Öyle olsaydı tırnaklarına kına yakardı!" buyurmuştur. (Nesâî, Zînet, 18) Yine Efendimiz,
eşarbını başına iki kere doladığını gördüğü Ümmü Seleme vâlidemizi, erkeklerin sarığına
benzediği için; "Bir kere dola, iki kere değil!" diye uyarmıştır. (Ebû Dâvûd, Libâs, 35)

Hatta kadınların kullanacakları güzel kokunun, hafif olması gerektiği belirtilirken, erkek
kokularının buna nispetle biraz daha ağır olabileceği söylenmiştir. (Nesâî, Zînet, 32)
 ­
Bunun yanında ipek ve altın kullanımı erkeklere haram kılınmış ancak bunların kadınlar için
giyim ve zinet eşyası olduğu belirtilmiştir. (İbn-i Mâce, Libâs, 19)
 
Üzerinde insan veya hayvan resmi bulunan elbiselerin giyilmesine de müsâade edilmemiştir.
Efendimiz'in, sûret ve köpek bulunan evlere meleklerin girmeyeceğini bildirdiği ve
resimli örtülerin kaldırılmasını istediği bilinmektedir. (Ebû Dâvûd, Libâs, 45)
 
Yine vahşi hayvanların tabaklanmamış derilerinden yapılan kürk ve diğer giyim eşyalarının
kullanılması da Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. (Tirmizî, Libâs, 32; Dârimî, Edâhî,19)
Âlimlerimiz muhtelif hadislerden hareketle domuz derisi hâriç tabaklanıp temizlendikten sonra
diğer hayvanların derilerini kullanmakta bir beis olmadığını bildirmişlerdir. Zîra
Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Tabaklanarak kullanılır hâle getirilen her türlü deri temizdir."
 buyurmaktadır. (Tirmizi, Libâs, 7)
 
Giyim kuşamdaki düzenlemelere ek olarak, mü'minin dış görünümüyle alâkalı birtakım
belirleyici prensipler de getirilmiştir.
Meselâ erkeklerden, sakalın uzatılması ve bıyıkların mümkün olduğu kadar kısa tutulması,
böylece müşriklere muhalefet edilmesi istenmiştir. (Buhârî, Libâs, 64) Yine bazı rivayetlerde,
za'feranla aşırı sarıya boyanmış elbiselerin, kâfirlerin veya genel olarak kadınların giydiği
elbise olması ve dikkatleri üzerine çekmesi sebebiyle erkekler tarafından kullanılması
yasaklanmıştır. (Müslim, Libâs, 27-28)
 
Ayrıca bazı hadîs-i şerîflerde ise kadınların saçlarını kökünden kazıtmaları doğru bulunmamıştır.
 (Nesâî, Zînet, 4)
Kadınların Allâh'ın yarattığı şekli bozarak yüzlerinin ve kaşlarının kıllarını almaları,
güzel görünsün diye dişlerini seyrekleştirmeleri, cildlerine dövme yapmaları ve peruk
takmaları şiddetle yasaklanmıştır. (Buhârî, Libâs, 82-87)
 
Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- gözlere "ismid" denen sürme çekmenin görmeyi
kuvvetlendireceğini ve kirpikleri besleyeceğini bildirmiş ve bunu tavsiye etmiştir.
(Ebû Dâvûd, Libâs, 13)
 
Hulâsa giyim kuşamla alâkalı emir ve tavsiyelerden anlaşıldığına göre kişi, tesettüre uygun
olmayan elbiseleri kullanmaktan kaçınmalı, imkânlar nisbetinde düzgün bir görünüme sâhip
olmaya gayret etmelidir. Ayrıca kadın ve erkek, kendi fıtrî yapılarına uygun olmayan giyim
kuşam ile isrâfa veya gurura sevk edecek kılık kıyafetlerden uzak durmalıdırlar.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder