20 Kasım 2012 Salı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 28. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 28. isim ve Havasları
«YA KAHİRÜ ZÜ’L BATŞİŞŞEDÎDÎ ENTELLEZİ LÂ YUTAKU İNTİKAMÜHÜ»
İlâhî isimlerden bir ism-i şerif de «El Kahir» dir. Kahreden, ezen, üstün gelen demektir. Allah Teâlâ halkı kahr edicidir yok etmekle. Cebabireden olardan kahr edicidir, cezalandırmakla. Ve Hakk’la nizâ edenleri kahr edicidir, dalaletle.

Mânâsı:

Ey kahr-ı zülbatşiş! Şedid öyle şiddet sahibi kâhri zülcelâlsın ki; ukubat intikanuna takat getirilmez.

Havass ve Esrarı :

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (KS.) Hazretleri buyurur:
# Bir kimse perhizi kâmile ile 40 gün günde 12.000 kere bu ism-i şerifi zikir etse; küduratı beşeriye-den (beşerî üzüntülerden, kederlerden) gönlü musaffa ve mücellâ (saf, parlak, cüâh) olur.
# Bir kimse bağlı olsa bu şerefli ismi bir çini kâseye misk ve zağferanla yazıp şeker şerbeti ile ezip içse; sihri bozulup bağı açılır.
# Bir kimse bu şerefli ismin tecellisine mazhar olup küf farla cihad ve muharebeye çıksa; bu şerefli ismi bir giysi üzerine vefk edip yazsa; muharebede o giysiyi giyse Allah’ın izniyle mansur olur ve fethi zafer bulur.
• Bir kimse iki askerin yahut iki kimse arasını ıslah için aralarına girse; evvelâ bu şerefli ismi 700 kere okuyup gizlice iki tarafın üzerlerine üfürse; onların aralarını düzeltir (94).
• Bir kimse dilese ki; bir kişiyi helak etsin.. Bir Cumaya kadar bu ismi her gün okusun. Camadan sonra 100 defa okusun. O kimse helak olur (95).

Esma-i idrisiyye Şerhi – 38. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 38. isim ve Havasları
«YÂ AZÎME ZESSENAİL FAHİRİ VEL İZZİ VEL MECDİ VEL KİBRİYAİ FELÂ YEZİLLE İZZÜHÜ»
Allah Teâlânın Esmaül Hüsnasından (güzel isimlerinden) sayüan bir ism-i şerifde «El Kerîm» dir. Bağışı çok ve cömert olan demekdir. Yani Hazreti Hudayı ce-lîlüşşân zâtı kerimiyle zâtmda mükerrem olup kullarına talebsiz (istemeden) envai cevad kerimiyle ikram edici bir kerim padişahdır ki; yaratıkları içerisinde inşam hâlis kereminden inşam kendine has bir biçimde yaratmakla ve onu giydirmekle mükerrem kıldı. Ve nice kerametler (ikramı, bağışı) ile diğer mahlûkdan mümtaz (seçkin) kıldı. O kerametler (ihsanlar, bağışlar) ki; kullarına vesilesiz ve talebsiz ikram etmiştir.

Mânâsı:

Ey kerîm Vacibit Tekrim! Mü’min kulların için vââdi kerîmine vefa edici ve vaidini afüv edici ke-rimüşşânsm ve adi sahibi hallâkı cihansın. Öyle bir adli sübhansın ki; Ya Rabbel âlemin! Bütün mahlûkatın yaratılışında her şeyin itidal sınırı hâlis fiili adlindir.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimsenin nefs-i emmâresi (nefsinin isteğini yapmasını emredici nefs) kuvvetli olduğunda; bu kerîm ismini okumağa meşgul olmalıdır. Sıfat-ı mezmu-mesi mahmude’ye (kötü sıfatlan iyi sıfatlara) tebdil olunur.
# Hakk Teâlâ Hazretleri lütuf ve keremiyle sey-yiâtmı (suçunu, günahım) mahveder.
# Eğer bir kimse âhiret yolunda gayret eder olsa; günde 700 kere bu kerîm isminin zikrine devam etmelidir. Allah Teâlâ’nın fazlıyla iklimi vücuda gönül padişahlığım adi üzere icra eder. Diğer azalar onun mahkûmu olur.
• Eğer Melikler bu ismin zikrine meşgul olsalar; adi ve adaletle memleketi nizam bulduktan sonra âlemlere münteşir olur.
# Eğer erbab-ı kemâl bu ismin zikrine devam eder olsa; maarifetleri revaç bulup indel enam makbul olur (114).
• Bu ism-i şerifi her kim ne niyetle okursa muradı hasıl olur. Hem okumalı ve hem de üzerinde bulundurmalıdır (115).
(112) Kitabı Nurul Huda
(113) Şerhi kırk isim

Esma-i idrisiyye Şerhi – 39. isim ve Havassı

 
Esma-i idrisiyye Şerhi – 39. isim ve Havasları
«YÂ KARİBE’L MÜCÎBÜL MÜDANÎ DUNE KÜLLİ ŞEY’İN KURBEHÜ»
Esmai İlâhîyeden bir ism-i şerif de «El Azma» dir. Pek azametli demektir. Yani Cenâb-ı Hazreti Vacibül vücud; celâl-ı azamet ve kahrı galebei kudret sahibi bir azim vücibittâzimdir. Ecsam-ı icramdan (yer kaplayan cisimlerden) değüdir ki; göz ile görülsün ve makûlat-dan (akıl Ue büinen) değüdir ki; akıl idrâk eylesin. İlim olmadan akim idrâki yetersizdir.

Mânâsı:

Ey azim vâcibittâzim! Kendi şâm azameti ulûhiyetinf hakk tazim üe senayı azim sahibi şâm büyük Allah’sın. Ve senaî izzet sahibi ulu Sübhan. Ve ey Senâi mecid şeref sahibi hallâk-ı cihan. Ve ey senâi kib-riya sahibi kerim üısan. Zât’en ve sıfaten ve fiilen kemâli izzetin ki; ezelen ve ebeden zül (gölge) arız olmaz.

Havass ve Esrarı :

Cenâo-ı Şeyhül Ekber Muhiddüı Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse bu şerefli ismi ve bu na’atı Hudayı
(115) Kitabı Şerhi Çehl nam kerimin günde 700 kere zikrine devam edici olsa; enva-n azameti celâl hakk ve mecd şerefi kibriyai mutlak kalbinin aynasına ışık salıp parıldatır.
• Eğer riyazeti kânüle üe 40 gün halvetde olup günde 10.000 kere zikir etse; bu şerefli ismin ve bu zikri azimin (bu büyük zikrin) ruhaniyeti icabet eder. Gönlünde haşyetullah (Allah korkusu) sabit olduğundan başka korkuların hepsi gider.
• Bir kimse seyyiatı azime (büyük suça) ve günahı kebireye (büyük günaha) mürtekib olmuş olup kâbüi gufran (af) olmak murad etse; bu şerefli isme tevessül edip afüv ve mağfiret olmağa niyetle zikir etse; Allahü azimüşşân fazlasıyla büyük ve küçük günahlarım affeder.
• Bir kimseye padişah veya bir vali hışım ve ga-zab edip o hatırlardan korkan kimse bu şerefli ismi 12 kere zikir edip yüzüne karşı üfürsün. Karşısına vardığında gazabı hilm’e tebeddül eder.
• Bir kimse siyaset edilecek (asılacak) olsa; bu şerefli ismin zikrine meşgul olsun. O siyasetden ve diğer tehlikelerden selâmet bulur.
• Yahut gazab olunmuş bir kimsenin selâmeti için bir başka kimse niyet edip bu şerefli ismi zikrederse o gazab olunan kimse selâmete erişir. Allah Teâlâ’-nın fazlıyla (116).
• Bu tsm-i şerifi bîr kimse ne niyetle okursa o niyeti hasıl olur. Okunmalı ve yanında taşımalıdır (117).
(116) Nurul Huda
(117) Kitabı Şerhi Çehl nam

Esma-i idrisiyye Şerhi – 40. isim ve Havassı

 
Esma-i idrisiyye Şerhi – 40. isim ve Havasları
«Y ACİBESSANEYİI FEL TENTIKUL ELSÜNÜ BİKÜLLİ ELÂİHİ VE SENÂİHÎ VE YAGIYASÎ İNDE KÜLLÎ KÜRBETİN VE MÜCÎBÎ İNDE KÜLLİ DAVETİN VE MEAZÎ İNDE KÜLLİ ŞİDDETİN VE RECAÎ HİNE TENGATİÛ HÎLETλ
İlâhî isimlerden bir ism-i şerif de «El Acib» dir. Yani Hakk Teâlâ zatında zatî vasıflarıyla acib’ül bedı el hakimü mutlakdır. Ki; sıfatı zâtıyesinden her hangisi beyan olunsa akıl sahipleri taacüb eder. Zira akıl dairesine sığmaz. Ve evsaf-ı zâtıyesi muktezasınca künh hakikati üzere akıl idrâk edemez.

Mânâsı:

Ey acibüs Senayı el bedâyi es Sâni el mutlak! Kullarına ihsan ve itâ eylediği âlâi hüviyetin ve nimei uluhiyetin ve bizzat kendi Senâi hakkaniyetinin her hakikatini elsinei beşeriyeden bir (lisan) lisanı nutka kaadir değildir. Yani kullarına ihsanlarının ve İlâhî nimetlerinin seni layıkıyla övmeği beşeri dillerden hiç bir dil anlatamaz.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Her kimin ulular katında haceti olsa; bu şerefli ismin zikrine devam edici olsa haceti reva olur.
# Eğer bir kimse bulunduğu mevkiden daha yükseğine ulaşmak murad etse; bu şerefli ismi günde 1200 kere zikir etmeğe devam edici olsun. Üst rütbelere nâ-ü olur.
• Bir kimse dünya malmı cemm etmek (toplamak) dilese bu ismi okumağa meşgul olmalıdır. Çok cemiyyet (toplamak, yığmak) hasıl olur.
# Ve de bir kimse riyazât-ı kâmile ile 40 gün halvet edip günde 12.000 kere bu şerefli ismi zikreder olsa o halvetde yeryüzünün ve gökyüzünün acâib ve garâib hallerini müşahede eder. Ve.. İsmin ruhaniyeti icabet ederse; sanatı acibeler gösterirler ve tâlim ederler (118).
• Bir kimse bu şerefli ismi ne niyetle okursa o niyeti hâsıl olur. Hem okumalı hem de üzerinde bulundurmalıdır.
# Eğer bir kimse bir işi başarmakdan âciz kalsa; hiç kimse ona erişip yardım etmese, yahut bir zâlimin elinde mahbus olsa; nice kere dua etmiş olsa da Allah Teâlâ duasını kabul etmese bu ismi (duayı) 91 kez içten, ciğerden okusun. Allah Teâlânın emriyle msanlar onu esirger ve de o hapisden azad olunur (119).
(118) Nurul Huda M. Arabi
(119) Şerhi Esma el Erbain

İmam-ı Rabbani Ahmed Faruki (k.s.)

Uzun boylu buğday benizli, gökçek yüzlüydü. Kaşları...
İmam-ı Rabbani Ahmed Faruki (k.s.)
 
Uzun boylu buğday benizli, gökçek yüzlüydü. Kaşları siyah ve hilal biçimindeydi. Gözlerinin beyazı oldukça beyaz, siyahı daha siyahtı. Bakışları canlı ve keskindi. Çekme burunlu, dudakları ince kırmızı renkliydi. Ağzı orta büyüklükteydi. Dişleri inci gibi düzgün ve parlaktı. Sakalı gür ve büyükçeydi. İkinci hicrî bininci yılın yenileyicisi yani “Müceddid-i elf-i sanî.” Nakşî, Kadirî, Suhreverdî, Çiştî ve Kubrevî tarikatlarından icazetli Rabbani imam ve Rahmani mürşid.
Altın silsilenin 24. halkası “İmam-ı Rabbanî” lakabıyla anılan mürşidimizin asıl adı Ahmed b. Abdülahad el-Farukî. “Farukî” nisbesi, ikinci halife Hz Ömeru’l Faruk’un soyundan olmasından “İmam-ı Rabbani” Allah adamı imam,demek Müceddid-i elf-i sanî” şöhreti, Hz Peygamber’in “Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinini yenileyen (müceddid) gönderecektir.” (Ebu Davud, Mışkat, l, 82) hadis-i şerifi gereği, ikinci bin yılın başında gelen “müceddid” sayılmasından.
 
İmam-ı Rabbani, 971/1563 yılında Hindistan’da Delhi ile Lahor arasındaki Serhind denilen yerde doğdu. İlk hocası babası. Ondan Arapça ve İslamî ilimler tahsil etti. Küçük yaşta hıfzını tamamladı. Kemaleddin Keşmiri’den aklî ve nakli ilimleri, İbnu’l-Haceri’l-Mekkî île Abdurrahman b. Fihri’l-Mekkî’den muteber hadis kaynaklarını, Behlul Bedahşanî’den de fıkıh, tefsir ve diğer islamî konulara dair eserleri okudu. Onyedi yaşında iken icazet alacak seviyeye geldi. İlim tahsili sırasında bazı eserler telifiyle meşgul olacak kadar ilme ve telife yatkındı. Küçük yaşlardan itibaren tasavvuf yoluna olan meyli sebebiyle babası eliyle Kadiriyye, Suhreverdiyye ve Çiştiyye gibi tarikatlara intısab etti.
Babasının vefatından sonra hac vesilesiyle memleketinden ayrıldı. Hac dönüşü Delhi’ye geldiğinde Nakşbendi ulularından Muhammed b. Baki billah’a intisab etti. İki aydan biraz fazla bir zaman içinde seyr ü sülukunu tamamladı.
 
İmam-ı Rabbani, Hind-Moğol hükümdarlarından Ekber-Şah’ın başlattığı, karma yeni bir din, ihdası fikrine karşı “saf ve temiz İslam”ı bütün güzellikleriyle savundu ve Ekber’ın oğlu Cihangir’in ve ona tabi olanların İslamî vasata ermelerini sağladı. İrşad, tebliğ ve mücadelelerle geçen ömrünü 63 yaşında noktaladı ve Serhind’de 1034/1625 yılında vefat etti. Serhind kabristanında medfundur. Türkçe telaffuzu bazan ‘Serhend” şekliınde ifade edilen bu yerin doğru adı Serhind’dir. Hindistan sınırı demektir.
 
Denizin Denize Kavuşması Gibi
 
İmam-ı Rabbanî, Nakşî yolunu öğrendiği şeyhi Muhammed Baki billah île Delhi’de karşılaştı. Ancak bu karşılaşma, tesadüf eseri meydana gelmiş değildi. Belki de Bakibillah’ın Delhi’ye gelişi, ilahî kaderin “Muceddid-i elf-i sanî” olarak takdir buyurduğu Ahmed Farukî’yi yetiştirmek içindi. Şeyhi Hacegî Muhammed Emkenegî tarafından İmam-ı Rabbanî’yi irşad için gönderilen M. Bakibillah ile İmam-ı Rabbani’nin buluşması iki denizin birbirine kavuşması gibiydi. Ahmed Farukî, sahip olduğu üstün kabiliyet sayesinde iki ayda şeyhinin yanında sülukunu tamamladı. İmam-ı Rabbani, bunu bizzat kendisi Mektubat’ında (l,333 vd 190 Mektup) ve ondan naklen el-Hanî, el-Hadaiku’1-Verdiyye adlı eserinde anlatmaktadır. Mektübat’ın verdiği bilgilere göre İmam-ı Rabbani, “lafza-i celal” zikriyle başladığı sülukunu gaybet, fena, cem’, sahv ve sekr hallerinden geçerek “müşahede”ye erdiği şeklinde anlatır. Müşahede halinde bütün zerreleri Hakk Teala’nın görüldüğü aynalar olarak tanımlar. Onun ardından Hakk’ı, varlığının bütün zerreleri ile beraber görür. Bunu, Hakk’ı kainata bitişik, ya da ayrı olmayarak, içinde veya dışında bulunmayarak müşahede hali izler. Bunun ardından, Hakk Teala’yı kainat île ilişkisi olmayan ve keyfiyeti bilinemeyen bir ilgi içinde bilir. Nihayet keyfiyet, ya da tenzih ile de olsa müşahede edilen Hakk’ın tekvîn (yaratma) sıfatıdır.
Bu halleri anlattıktan sonra şeyhi tarafından kendisine irşad icazeti verildiğini ve bu emre uyarak irşada başladığını anlatmaktadır.
 
Yaşadığı Dönem
 
İmam-ı Rabbanî’nın yaşadığı dönemde Hindistan bölgesinin idaresi Moğol hükümdarlarının elindeydi. Bunlardan özellikle imam ile çağdaş olan Ekber Şah, sapıklığın, dalaletin zirvesindeydi. O, Hinduizm, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi dinlerin, beğendiği taraflarını alarak yeni bir din kurma gayreti içindeydi. Ancak onun kurmaya, çalıştığı din, en çok Hinduizmden etkileniyordu. Sultan, hindulara yaranmak, onların gönüllerini kazanmak istiyordu. Mecüsîlerden ateşe tapmayı, hristiyanlardan çan çalmayı, istavroz çıkarmayı, hindulardan dini gün ve bayramları, merasim ve törelerle ruh göçünü, tenasüh inancını aldı. Devrin tasavvuf mensubu sayılan bazı kimseler filozofların özellikle işrakiyye ve Revakiyye felsefelerinin varlıkla ilgili görüşlerini Hind felsefesiylede karşılaştırarak anlatıyordu. Böylesine karışık ve sultanların uluhiyet iddiasına kalkıştığı bir dönemde yetişen İmam-ı Rabbani, çok büyük bir mücadele verdi. Silahsız ve kimsesiz bu gönül mücahidi, tek basına güzellikler dini İslam’ı savundu. Sultan; hapis, işkence, her türlü sindirme politikalarını izlediyse de başarılı olamadı. Hükümdarın uydurduğu din, bütün sapıklıklarıyla tükendi. İmam-ı Rabbani ezilen, yara alan islam’ı yeniden dirilik ve güzelliğiyle hayata koydu. Tasavvufa, ruhbanlık ve felsefi cereyanlardan sokulmak istenen “hulul, ittihad ve tenasüh” gibi düşünceleri atıp onu asıl kaynağı olan Kur’an ve Sünnet çizgisine getirdi. Halk arasında yayılan bid’at ve cahiliyye adetlerini temizleyerek şeriata bağlılığı perçinledi. İmam-ı Rabbani’nin terbiye anlayışıyla yetişmiş binlerce halife, mürid ve müntesihi, bu düşünceleri Orta Asya, Anadolu, Irak ve Suriye taraflarına da taşıdı.
 
Eserleri ve Mektubat’ı:
 
İmam-ı Rabbani, gençlik yıllarında bir takım eserler ve risaleler kaleme almışsa da, şeyhlik yıllarında gönül sohbeti ve mektupla irşad usülünü benimseyerek, eser telifini bıraktı ve Mektup’la irşad, Hz. Peygamber’le başlayan bir tebliğ yöntemiydi. Asr-ı saadetten sonra pek çok ilim ve gönül adamı, bunu benimsedi. İmam-ı Rabbanî’nin gerek talebelerine ve halifelerine, gerekse halktan kendisine soru soran kimselere yazdığı mektuplar bir eser haline gelmiş, muhtelif dillere terceme edilerek kaynak eser niteliği kazanmış, tasavvuf ve ahlakta müracaat kitabı olmuştur.
 
Vahdet-i Vücud -Vahdet-i Şühud:
 
İmam-ı Rabbanî’nin en önemli özelliklerinden biri de genellikle “Vahdet-i vücüd” denilen “Panteizm” ile karıştırılan vahdet-i vücudu “Vahdet-i şühüd” adıyla daha anlaşılabilir hale getirmesidir. Vahdet-i vücud’daki “Herşey O’dur” anlayışına, “Herşey O’ndandır” şeklinde anlayan, Hakk ile halkın ayrı ayrı varlığı bulunduğunu, ancak halkın vücudunun Hakk’ın varlığına göre gölge mesabesinde olduğu görüşünü benimsemiştir. “Eşya’da Hakk’ı görme” şeklinde ifade edilen vahdet-i şühud bir bakıma vahdet-i vücudun ileri derecesi olarak görülmesidir.
 
Dervişlik, Şeyhe Teslimiyyet
 
Müridin, şeyhine bağlılıkta “Gassal (ölü yıkayıcı) önündeki ölü gibi olması gerektiğini” öğütlerdi. Minnet ve ıstırabı aşkın levazımı sayardı. Yoksulluk, sıkıntı ve derd, çaresiz katlanılacak hususlardandı. Çünkü dost, sevdiğini, kendisinden başka her şeyden kesilmiş ve sıyrılmış bir halde görmek ister. Bu makamda huzur huzursuzlukta, karar kararsızlıkta, rahat rahatsızlıkta olurdu. Bu makamda nefsin talebine çare aramadan kendini minnet ve ıstıraba bırakmak, devanın ta kendisidir. Devlet, O’ndan ne gelirse razı olmaktır.
 
Dervişlikte kemalin şartı olarak fenaya ermeyi şart koşardı. O’na göre fena “ölmeden evvel ölmek” sırrına ermekti. Değilse insan, kalbi, dünya mabudları ve nefs putlarına tapmaktan kurtulamazdı.
Anlatıldığına göre Abdülhakim Siyalkuti, İmam-ı Rabbani ile çağdaştı ve onu küçümseyenlerdendi. Bir gece rüyada, İmam-ı Rabbani’yi gördü. İmam ona: “Habibim sen “Allah” de geç. Onları daldıkları bataklıkta bırak da oynayadursunlar” (el-En’am, 6/91) ayetini okudu. Rüyada bu ayetin manası sayesinde Şeyh Abdülhakim’in kalbinde aşk, muhabbet ve şevk meydana geldi. Kalbi “Allah Allah” diyerek uyandı. Uyandıktan sonra da zikr-i ilahî devam etti. Doğruca İmam-ı Rabbanî’ye gidip intisab etti. Rivayete göre İmam-ı Rabbanî’ye Müceddid-i elf-i sanî sıfatını veren odur.
Sahabe ile Veli Arasındaki Fark
Fena, baka, süluk ve cezbe ile Hakk’a yakınlık için, “velayet yakınlığı” tabiri kullanılır. Ümmetin velileri bu “yakîn” ile şereflenmiştir. Ashab-ı kiramın Resülullah (s.a) Efendimizin sohbetiyle elde ettikleri yakınlığa “Nübüvvet yakınlığı” denilir. Nübüvvet yakınlığı, ittiba ve veraset yoluyla gelmiştir. Bu yüzden bu yakınlıkta fena, baka, cezbe ve sülük yoktur ve bu yakınlık, velayet yakınlığından üstündür. Çünkü nübüvvet yakınlığı, asıl yakınlıktır. Velayet yakınlığı ise onun gölgesinde bir yakınlıktır. Velayet yakınlığına ulaşmak için fena, baka, cezbe ve sülük, öncü ve başlangıç sayılır. Eğer yol, nübüvvet yakınlığı caddesine düşecek olursa, o zaman bu öncü ve başlangıca gerek kalmaz. Ashab-ı kiram nübüvvet yakınlığı caddesinden yürümüşlerdir.
 
Şeriat ve Tarikat
 
İmam-ı Rabbanî’ye göre gerçekte şeriat ve tarikat birdir, ikisi arasında ayrılık, gayrılık ve fark yoktur. Ancak toplu ve açık tasnifte farklılık vardır. Şeriat icmaldir, derli toplu belli manalardır. Hakikat ise ayrıntılardır. Birine çeşitli delillerle, diğerine keşf ile erilir. Biri gayb, biri şehadettir. Şeriat gayb, hakikat ise şehadet sayılır şeriat gayba imanı emreder, hakikate erince gizli, saklı bir şey kalmaz, her şey açık hale gelir. Şeriatın emri gereği açıklanmış hükümler, hakka’l-yakîn hakikatıyla tahakkuk edince aynen açığa çıkar, ayrıntıları ile ortaya dökülür. Daha önce gayb, iken şehadet aleminde gözükürler. Hakka’l-yakîne eren kimsede meydana gelen, ilimler, şeriat ilimlerine uygun düşer. Arada kıl kadar da olsa bir ayrılık olsa hakka’l-yakîn makamının hakikatine ulaşılmamış sayılır.
Erbab-ı tarikatten sadır olan ve şeriatın emirlerine aykırı görülen tutum ve sözler, genellikle vaktin manevi sarhoşluğuna yorulur. Bunlar seyr ü süluk esnasında meydana gelir. Yolunu tamamlayan kimseler, ayıldığı, sahv ve temkine erdiği için onlarda bu tür sözler kalmaz
 
Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Nakşbendîlik
 
İmam-ı Rabbanî Nakşbendiyye tarikatının başının Hz Ebü Bekir olduğunu belirttikten sonra, bu yoldaki bağlılığın bütün bağlılıkların üstünde olduğunu anlatır. Çünkü onların bağlılıkları Hz Ebu Bekir (r a)’ın huzuruna bağlı özel bir bağlılıktır. Ayrıca Nakşbendiyye tarikatının bir başka özelliği de, bu yolda, sonda elde edilecek makamın, işin başında elde edilmesidir. Çünkü Şah-ı Nakşbend,’Biz sonu, öne aldık” buyurur. Tarikatte nihai gaye Hakk’a vuslattır, onun da dereceleri vardır. Nakşî mensupları yolun başında vuslattan nasib alırlar.
 
Veraset İlmi
 
Cenab-ı Peygamber (s a) buyurur ki “Alimler, Peygamberlerin varisleridir” (Ahmed b Hanbel’ın müsnedi) İmam-ı Rabbanî’ye göre alimler iki tür ilim bırakmışlardır. “Ahkam ilmi, esrar ilmi” Peygamber varisi olmaya layık olan kimse peygamberlerin bu iki ilmine de varis olur. Sadece birine varis olmak yetmez. Çünkü mirasçı, ölenin herşeyine varis olur. Murisin bıraktıklarından bazılarına varis olup bazılarına olmaması, söz konusu olamaz. Hz Peygamber (s a) bir başka hadislerinde “Ümmetimin bilginleri, İsrailoğullarının peygamberleri gibidir” buyurmuştur. Burada geçen alim, Hz Peygamber’in her iki mirasına da varis olandır.
Sırlara dair ilimler, manevi sarhoşluk denilen “sekr” halinde söylenen vahdet-i vücud, vahdette kesreti, kesrette vahdeti görme gibi duygular ve bilgiler değil, sahv, yani ayıklık halindeki keşf ve ilhamlardır.
 
Bid’atlerle Mücadele
 
İmam-ı Rabbanî, her bid’atin bir sünneti ortadan kaldırmasından dolayı bid’atlerle çok mücadele etmiştir. Bıd’atlerin sünnetleri kaldırdığını örneklerle anlatırken şunları söylemektedir. Mesela bazı şeyhler, sarıklarının uçunu sol taraftan sarkıtırlar. Bunu da iyi ve makbul sayarlar. Oysa ki sarığın uçunun iki omuz arasından sarkıtılması sünnettir. Sarığını sol taraftan sarkıtma bid’ati işleyen kimse böylece bir sünneti ortadan kaldırmış olmaktadır.
 
Bunun daha ileri derecesinin ise, namaza niyyet konusunda olduğunu anlatır. Namaza myyet konusunda dil ile niyyetin tekrarlanması sünnette yoktur. Bazı alimler, kalb ile myyete yardımcı olur, düşüncesiyle bu görüşü benimsemişlerdir. Bazıları da sadece dil ile niyyeti kafi görmüşlerdir. Sadece dil ile niyyeti kafi görmek İmam-ı Rabbanî ye göre bir farzın ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak kadar tehlikeli bir bid’attir. Çünkü namaza uyanık bir kalb île niyyet farzdır. Dil ile niyyeti yeterli görmek bu farzı ortadan kaldırmaktır.
 
Velilik
 
İmam-ı Rabbanî’ye göre velilik fena ve baka hallerinden sonra gelen makamdır. Keramet de veliliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak keramet ve olağanüstü halı çok olan velinin kemalinin de çok olduğu anlaşılmamalıdır. Aksine olağanüstü hali az olanın veliliği belki daha mükemmeldir. Keramet ve olağanüstü haller, hem “urüc” yani manevi yükseliş sırasında, hem de “hubut” yani kemalat kazandıktan sonra halkın arasına karışmak üzere “iniş” sırasında görülür. Ancak “urüc” sırasındaki olağanüstü haller, “hubut” ve “nüzul’ sırasındakinden çoktur. Çünkü biri sebepsizlik alemine yükseliş, öbürü sebepler alemine dönüştür ve sebepler alemine dönüşte temkin daha çok olur.
İmam-ı Rabbani, Nakşîlik yoluna yeni bir üslup kazandırarak kendisinden sonra bu tarikat, Nakşbendiyye-i Ahrariyye-i Müceddidiyye diye anılmıştır.
 
kaynak;ismailaga.org.tr
 
 

Muhammed Ma’sum es-Serhindi (k.s.)

Uzun boylu, buğday benizli, gökçek yüzlüydü. Gözünün...
 Muhammed Ma’sum es-Serhindi (k.s.)
Uzun boylu, buğday benizli, gökçek yüzlüydü. Gözünün beyazında bir miktar kırmızılık vardı. Havf ve haşyeti galip, daimi huzura malik bir gönül sultanıydı.

Asıl adı Muhammed’di. Günaha düşmekden ve şüphelilere yaklaşmaktan çok sakındığı için “Ma’sum” ikabıyla anılırdı. İmam-ı Rabbani’nin yedi oğlundan üçüncüsüdür. Babamdan sonra, ilim, marifet takva ve yakîn açısından onun yerine en layık olanı olduğundan halefi oldu. Akranları ve tanıyanları kendisine “el-Urvetü’l-vüska” (sağlam kulp) lakabını vermişlerdi.

1007/1598 yılında Serhind’de doğdu. İlk dînî ilimleri önce ağabeyi muhammed Sadık’tan, daha sonra da babasından okudu. Muhammed Tahir el-Lahorî de hocaları arasındadır. Üç ayda Kur’an’ı ezberleyebilecek bir hafızaya sahipti. Babasının ders ve sohbetlerinin aralıksız müdavimiydi. Çok kısa sürede İmam-ı Rabbani’nin müntesibleri arasında temayüz etti. Babası ondaki bu fevkaladeliği sezerek büyük manevi makamlara ereceğini müjdelemişti. Babasının vefatından sonra irşad makamına oturdu. O zaman henüz yirmi yedi yaşlarında bir gençti. Gençliğine rağmen halinin kemali herkesçe müsellemdi. Bir ara hac için Hicaz a gitti Bir sure Medine-i Münevvere’de mücavir olarak kaldı ise de tekrar memleketine döndü. Ömrünün kalan kısmını ders ve irşadla geçirdi. Ders olarak genellikle Beyzavi Tefsiri, el-Mişkat ve el-Hidaye gibi fıkıh ve hadise dair muhtelif eserler okuttu.
Babası gibi, ilim ve tarikat yolunda pekçok hizmetlerde bulundu. Bid’at lerle mücadele etti

Yüzbinlerce kişiye inabe verdi. Binlerce halife yetiştirdi. Delhi dergahı bütün İslam dünyasınca meşhur oldu. Arap, Acem, Türk, Tacik pek çok kimse bu ocaktan yetişti. Şeyh Seyfeddin, Şeyh Mirza, Mazhar-ı Can-ı Canan buradan yetişenlerdendir. Nakşbendiyye’nin Müceddidiyye kolu, zamanla Hindistan, Türkistan ve Horasan bölgesinin en yaygın ve en etkili tarikatı haline geldi Bu yüzden bazıları Şeyh Muhammed Masum hakkında “Kıt’aların ve ülkelerin kandili, Hindistan dan Anadolu’ya yeryüzü onun fazl ve bereketiyle aydınlandı” demektedir.

İmam-ı Rabbani’nin Mektübat’ ına benzer tarzda ilahî sırlardan ve tasavvufî inceliklerden bahseden üç cildlik Mektübat’ı vardır. Bu eseri, Müstakimzade Sadeddin Süleyman tarafından Türkçe ye çevrilmiş ve İstanbul’da (1277 H ) basılmıştır.

Muhammed Ma’sum 1079/1668 yılında Serhind’de vefat etti Orada medfundur
İmam ı Rabbanî, oğlu Muhammed Ma’sum’la tefe’ül eder Onun doğumunun kendisine hayır getirdiğini söylerdi. Çünkü şeyhi Muhammed Baki Billah île buluşup karşılaşması, Muhammed Ma’sum un doğumundan hemen sonraydı. İmam-ı Rabbani bu yüzden ona özel bir ilgi duyar ve. “Oğlum sende asalet eserleri var. Senin hilkatinde nur-ı Muhammedi’nin hilkat çamurundan bir eser, bir bakiyye mevcut’ diye iltifatta bulunurdu. Vefatına yakın sırada oğluna “Bende tasavvuf ehline aid ne varsa hepsini sana verdim. Seninle olan alakam, tasavvuf ve tarikat sebebiyledir. Şimdi onu da sana emanet ediyorum ” diyerek onu yerine halef bıraktı.

Nefs ve Fena Hali:

Sordular
- Tasavvuf yolunun yolcularına şeytan sataşır mı’? Şunu söyledi:

-Bu konuda en sağlam ölçüyü Abdulhalik Gucduvani veriyor “Şeytan, Maneviyat yolunun yolcusuna fenaya ermedikçe öfke anında sırayete yol bulabilir. Fakat nefsini fenaya erdirmiş bir kimsede öfkenin yerini gayret, yanı kıskançlık ve düşkünlük alır. Gayret, şeytanı kaçırtır.

“Fena” halini şöyle anlatırdı. Fena hali gelince zat tecellisi arifin bütün benliğini sarar Kul, kendi fiil ve sıfatlarını Hakk’ın fiil ve sıfatları olarak görmeye başlar, kendi fiil ve sıfatlarını hatta zatını görmez olur. Böylece fenaya eren kimse, ikinci bir doğumla kendisine bağışlanan bir varlıkla var olur. Bu vasıflarla “hakkalyakîn”e ulaşana İslamın güzelliği açılır. İslam’ın güzelliğine eren de hayretten, dehşetten ve şaşkınlıktan kurtulur .

Takva ve Arınma:

Takvayı bir arınma işi olarak görürdü Hakk’tan başka şeylerden, masiva kirinden temizlenmedikçe takva gerçekleşmezdi. İç alemde ne göze gelen bir mana ve ne de bir iz kalmamalı ki, “Her şeyden kesilip sadece Allah’a yönel!” (el-Müzzemmil, 73/8) ayetinin sırrı tecelli etsin. Böylece kul kendinden geçer, halk ve emir alemiyle bağlantılardan soyutlanır. “Ey iman edenler, gerçek anlamı neyse o şekilde takva sahibi olunuz.” (Al-i İmran, 3/102-103) ayetinde Allah Teala adeta şöyle buyuruyor: Ey zahiri halleriyle müslüman olanlar, Allah a göre “ağyar olan şeyleri bırakın Tertemiz olarak Allah’a koşun Oyalayıcı, bağlayıcı şeylerden kaçın Nefs bağından da kurtularak gerçek hürriyete kavuşun. Bu öylesine bir yöneliş olsun ki, halk alemindeki vücudunuzdan ve emr aleminden olan hususiyetinizden eser kalmasın. Ayetin devamında “Ancak ve ancak müslüman olarak olunuz!” buyurulmaktadır. Ya ölmeden evvel ölmek sırrına ereceksin, ya da müslüman olarak ölmeye çalışacaksınız. Hakiki İslam, tam bir teslimiyete ermektir. Bu ayette tam bir teslimiyetle manen olmuş olmaya fani arzulardan soyutlanmaya teşvik vardır. Bunlar sürekli olmalıdır Böyle ölmeden evvel ölmek sırrı şimşek gibi gelip geçici olursa, tesiri daimi olamaz “Toplu olarak Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” şeklinde devam eden ayet Kur’an’a ve onun uygulayıcısı Hz Peygamber (s a) e bağlılığı emretmektedir.

Şühüd veya Müşahede

Muhammed Masum bu konuda şunları söylerdi. Büyükler müşahede halinden yana gözlerini yummuşlardır. Onlara göre vuslat hayaldir, bu yüzden gayb ile yetinir ve bunu bin müşahededen üstün tutarlar. Gayretlerini kulluğa teksif ederler. İmama yetişip ilk tekbiri onunla almayı, bin kere tecelliye ermekten daha güzel sayarlar, zuhurattan ileri görürler. Huzur ve huşu içinde secde yerine bakmayı şühuddan ve müşahededen hoş bulurlar.

Sevgi Üstüne

Mektubat’ında çok ince konuları, nezih bir üslub içinde anlatan Muhammed Ma’sum gerçek sevgiyi sevenle sevilen arasındaki ilişkiyi şöyle anlatmaktadır. “Sevgilinin sevgiliye nimet vermesi de aç bırakması da bir olmalıdır. Seven, sevdiğinin in’amından da, acı vermesinden de zevk almalıdır. Hatta sevgilinin acı vermesi, nimet vermesinden daha hoştur. Çünkü nimette sevenin menfaati söz konusudur. Acı gelen şeylerde ise sevilenin hoşnudluğu mevzubahstir Bu yüzden acılar, nimetten daha çok, kulu Allah’a yaklaştırır.

Tarikatta sevginin başlangıçtan nihayete kadar lüzumunu şöyle belirtirdi. Sevgi sadık müridi, şeyhinin kemalatını cezbetmeye sevkeden bir güçtür. Sevgi sayesinde murid şeyhinin boyasına boyanır, onun fırınında pişer. Bu sevgi sayesinde gönül dünyası şeyhiyle bütünleşir. Onun aracılığıyla sevgi deryasında dalgıç gibi aşk incileri derlemeye başlar. Ancak sevginin zuhuru çoğu zaman hüzündür Gönüldeki sevgi ateşi dışa hüzün olarak yansır. Nitekim Alemlerin Efendisi, Hz Peygamber (sa) sevgi deryası olduğu halde daima hüzünlü idi. Gülmeleri bile tebessümden ibaretti.

Muhammed Ma’sum, Nakşbendiliğin sohbet yolu olduğu esasından hareketle şunları söylüyor. ‘Bid’at ehli kimselerin sohbetinden uzak durmalıdır. Bid’at olan şeylere bulaşmaktan da sakınmalıdır. Kurtuluş sünnettedir.

Kamiller sohbetini aramalı, nakıs kişilerin sohbetinden kaçınmalıdır Çünkü nakıstan kamil gelmez’.
Muhammed Ma’sum emaneti oğlu Muhammed Seyfeddin’e bırakarak Hakka yürüdü.

Kaynak;ismailaga.org.tr
 

Muhammed Seyfeddin Ebu’l Berekat (k.s.)/Altın Silsile

Uzunca boylu, esmer tenli, güzel yüzlüydü Gözleri...
Muhammed Seyfeddin Ebu’l Berekat (k.s.)
Uzunca boylu, esmer tenli, güzel yüzlüydü Gözleri büyükçe, sakalının iki tarafı seyrekçeydi. Zahir ve batın ilimleri derlemiş, zühd ve takva ehli bir zattı. Heybetli bir yüzü, müessir bir siması vardı. Yüzünü görenler etkilenir, durumlarına göre tevbe eder veya hidayete ererdi.
 
Muhammed Masum’un oğlu. İmam-ı Rabbani’nin torunu 1049/1639 yılında Serhind’de doğdu. Tasavvuf ve tarikatte üstadı, babası Muhammed Ma’sum Seyr u sülukunü tamamladıktan sonra babası tarafından Delhi’de irşada memur edildi. Burada ki tekkesi ruhanî bir eğitim merkezi oldu. Halkın her sınıfından binlerce insanla dolup taştı Bu dergahtan pekçok halife yetişti. Burada yetişen halifeler aracılığıyla, Nakşbendiyye’nin Müceddidiye kolu, Afganistan, Türkistan, Irak ve Şam belgeleme kadar yayıldı. Evi ve dergahı kafile kafile gelen ziyaretçilerin konağı oldu. Dedesi İmam-ı Rabbani’nin kendisine karşı büyük mücadele verdiği Ekber Şah’ın torunu ve zamanın sultanı Alemgir Evrengzîb onun bendeleri arasında yer aldı. İmam-ı Rabbani ve oğlu Muhammed Masum’un mücadeleleri böylece meyvesini vermiş oluyordu. Sultan Alemgîr takva ehli bir zat olarak yetişti. Sultanın Seyfeddin Serhendiye intisabının ardından pek çok vezir ve devlet ricali de onun yolunu izledi. Tarikat neşvesiyle marifet deryasına daldı.
 
Alemgir Evrengzîb İle:
 
Şeyh Seyfeddin Serhindi’ye bende olan Sultan, şeyhinin gösterdiği nurlu yolda hızla mesafeler katetti. Ülkesinde adaletin hakim olmasını sağladı. Raşid halifeler gibi sünnet-i seniyye yolunda yürümeye büyük özen gösterdi. Sultan maneviyatın cezbesine kendini tam kaptırmıştı. İlerlemiş yaşına rağmen Kur’an’ı hıfz etti. Geceleri zikir, fıkır ve ibadetle meşgul oluyor, manen terakkiye devam ediyordu. Nihayet “letaif’ten “ahfa” mertebesine gelmişti. Kendisine garib bazı ilhamlar ve haller gelince durumu şeyhi Muhammed Seyfeddin’e anlattı. O da onun sıkıntısını manevi tasarruflarla feraha çıkardı. Ayrıca durumu henüz hayatta olan babası Muhammed Masum’a yazdı Muhammed Masum cevabî mektubunda sultanın durumunun sağlam ve gelişmelerin yerinde olduğunu ve sonuçdan pek sevindiğini oğluna bildirerek şunları yazdı: “Sultanın azamet, heybet ve şevketine rağmen, Hakk’a tabi olup size intisab etmesi şükrü gerektiren büyük bir nimettir” Muhammed Ma’sum’un Mektübat’ının III cildinde 221 ve 227 sırada bulunan oğluna yazdığı mektupların muhtevasından sultanın tarikata girmesinden letaif, rabıta ve zikirle meşguliyetinden şeyhin duyduğu sevinç ifade edilmekte ve sultanın emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-ı ani’l-münker konusundaki gayretleri öğülmektedir.
Tarih kitapları Muhammed Seyfeddin’in kendisine intisab eden Alemgirşah Evrengzib’in sarayına gelmesi olayını şöyle nakleder: “Şeyh, şahın sarayına geldiğinde duvarda bir takım resimler görür. Ve bunların derhal indirilmesini söyler. Şah da tereddütsüz itaatle resimleri indirtir. Ve uzunca bir süre sarayda sohbet ederler.”
 
Heybeti ve Etkisi
 
Muhammed Seyfeddin emr bi’l-maruf ve nehy ani’l-münker konusunda çok titizdi Nitekim Muhammed Ma’sum oğlunun bu durumu hakkında şunları söyler: “Hind ülkesinin neresinde bir münker, bir kötülük işlendiğini duysa hemen onun üstüne gider, onu ortadan kaldırmaya çalışır. Duyduğu bir kötülüğün bir an bile kalmasına dayanamazdı.”
Manevi mehabeti sebebiyle sultanlar ve kumandanlar bile huzurunda tam bir edeble el-pençe divan durur, oturmayı su-i edeb sayarlardı
Adamın bin bir gün Şeyh Seyfeddin’in huzurunda durup haline şöyle bir baktı ve kendi kendine “Bu şeyh de amma da büyüklük taslıyor”, diye düşündü Muhammed Seyfeddin onun bu manalı bakışından hakkındaki su-ı tefehhümünü keşfederek dedi ki:
- Bende biri büyüklük varsa o Hakk’a aittir Küçüklük ve kusur varsa bendendir.
Muhammed Seyfeddin’in kemalini kabul etmeyen adamlardan biri şöyle bir rüya gördü: Emniyet kuvvetleri kendisini yakalamış bir yandan dövüyorlar, öbür yandan da şunları söylüyorlar:
- “Sen misin bizim şeyhimizin halini beğenmeyen, onu kabul etmeyen? Halbuki o Hakk’ın sevgili kuludur.”
Adamcağız uyandığında vücudunda sopaların sızısını hisseder ve bunu şeyhin bir tasarrufu sayarak koşup kendisine intisab eder.
Vukûf-i kalbî ve Sohbet:
Hergün dergahında 1400 kişiye iki öğün leziz yemekler pişirilir, gerek dervişlere gerekse gelen ziyaretçilere ikram olunurdu. Ziyaretçilerden biri bir gün merak saikıyla sordu:
- Bu yolda aslolan “kıllet-i taam” değil mi? Siz boyuna yediriyorsunuz.
Şeyh Seyfeddin şu karşılığı verdi:
- Gıdayı büsbütün azaltmak vücudu takattan düşürür. Bizim yolumuzun pirleri “vukûf-u kalbî” ve “sohbet” esası üzerinde durmuşlardır. Riyazatta aşırılık, ve açlıkla vücuda meşakkat vermek bazı olağanüstü hallerin meydana gelmesini sağlayabilir. Fakat biz bunları muteber saymayız. Bizim gayemiz zikre devam, Allah’a teveccüh, sünnete ittiba ve meşru işlerle iştigal suretiyle nur ve berekatı arttırmaktır.
Pekçok halife yetiştiren Muhammed Seyfeddin, 1096/1684 yılında Serhind’de vefat etti. Ve oraya defnolundu.
Yetiştirdiği halifelerden başlıcaları: Şah Abbas, Şeyh Sadreddin Sufi, Şeyh Ebu’l-Kasım, Şah İsa ve Seyyid Nur Muhammed Bedayünî’dir. Kendi yerine halef bıraktığı da bu sonuncusudur.
 
Kaynak;ismailaga.org.tr
 
 

Muhammed Bedayuni (k.s.)/Altın Silsile

Orta boylu, esmer tenli, seyrek sakallıydı. Kaşları...
Muhammed Bedayuni (k.s.)
 
Orta boylu, esmer tenli, seyrek sakallıydı. Kaşları çatıktı; fakat yüzündeki ve alnındaki nur, kaşlarının çatıklığına tatlı bir mehâbet kazandırmıştı. Gözü yaşlıydı. Göz pınarlarından akan yaşlar, yanaklarına doğru derin iz açmıştı. Zahiri ve batini ilimlere vukufu sebebiyle “Allame-i cihan” diye anılırdı.
 
Altın Silsilenin 27. halkası yine Hind diyarından, fakat bu sefer “Serhindi” ailesinden ve İmam-ı Rabbâni soyundan değil. Seyyidliği sebebiyle “Seyyid Nur” diye anılan Muhammed Bedayünî, Delhi’den. el-Hadaiku’l-Verdlyye ve ondan naklen diğer bazı kaynaklar, nisbesini “Bedvanî” diye anarlarken çağdaş araştırmacı Ebu’l-Hasan Nedvî, onun nisbesini “el-Bedayünî” olarak kaydetmektedir. (bk. el-İmamu’s-Serhindî, s. 314, 317)
 
Nur Muhammed Bedayünî, İmam-ı Rabbâni’nin torunu Seyfeddin Serhindi’nin yetiştirdiklerinden. Dini ilimlerde belli bir merhale katettikten sonra önce Seyfeddin Serhindî’ye, ardından Şeyh Muhammed Muhsin’e intisab etti. Muhammed Muhsin, Muhammed Masum’un önde gelen halifelerindendir. Her iki şeyhten feyz aldıktan sonra otuz beş yıl kadar Delhi’deki Nakşi Müceddidi dergahında hizmet etti. Gönüllere iman heyecanı ve aşk kıvılcımı taşıdı. 1135/ 1722′de vefat etti.
 
SİYER VE HADİS KİTAPLARI;
 
Gerek sohbetlerinde, gerekse özel mütalaalarında Siyer ve Şemail kitapları ile Hz. Peygamber’in güzel ahlakını ve sözlerini toplayan hadis kitaplarını okumaktan büyük bir hazz alırdı. Okuduklarını sindirmeye ve nefsinde uygulamaya çalışırdı. Sünnet tatbikatına çok düşkündü. Birgün her nasılsa helaya girerken sol ayağını atacakken, dalgınlıkla sağ ayağını atıvermişti. Bu sû-i edebinden dolayı üç gün manevi sıkıntıya düştü. Cenab-ı Hakk’a iltica etti. Üç günden sonra nihayet sıkıntısı zail oldu.
 
HARAM LOKMA TİTİZLİĞİ;
 
Vera ehliydi, haramdan sakınır, şüphelilere yanaşmazdı. Midesine “haram lokma” girmemesine özel bir özen gösterirdi. Bu yüzden yiyeceği ekmeğin buğdayını bulur, kendi eliyle öğütür, hamuru kendi yoğurur, ekmeği de kendisi pişirirdi. Ekmeği de taze iken değil, bir süre bekletip bayatlattıktan sonra yerdi. Çok yemezdi, belini doğrultacak birkaç lokmacıkla yetinirdi. Bu şekilde nefsini açlığa ve az yemeğe alıştırması sonucu, otuz yıl süreyle adeta gönlünden yiyecek düşüncesi çıkmıştı. Açlık hissettiğinde herhangi bir ayırım yapmadan birkaç lokma atıştırır, onunla yetinirdi.
 
Kazançlarına dikkat etmeyen dünya ehli zenginlerin yemeklerini yemezdi: “Böylelerinin mallarında haksız kazançlar vardır. Dikkat etmek gerekir.” diye sakınırdı.
 
Zengin birisinden okumak üzre “emaneten” aldığı kitaplara bile üç gün süreyle el sürmezdi. “Çünkü dünya ehli zenginlerin gönüllerinin karanlığı, o kitapların, ciltlerine ve sayfalarına sinmiştir.” diye düşünürdü. Üzerine böyle manen karanlıklar sinen kitapların tadı bozulur, okuyana vereceği hazz azalırdı.
 
İstiğrak ve cezbesi yüksek olduğundan on beş yıl süreyle “gaybet” (l) hali yaşadı. Murakabe sayesinde “sahv” (2) haline geldi. Ancak bu daimi murakabe hali de belini bükmüştü.
 
ZİNA KARANLIĞI;
 
Keramet ve firaset ehli bir zattı. Yetiştirip yerine bıraktığı halifesi Habibullah Mazhar şöyle anlattı:”Şeyhimiz Seyyid Nûr hazretlerinin keşfi çok sağlıklıydı. Başkalarının kafa gözüyle göremediğini kalb gözüyle görürdü. Nitekim bir kere yanlarına giderken gözüm bir kadına takılmıştı. Yanlarına vardığımda bana: “Sende zina karanlığı görüyorum” demişti.
Kızı kaybolan bir kadıncağız, Seyyid Nûr hazretlerine başvurarak:
- Uzun zamandan beri kızım kayıp, mahvoldum. Ne olur bana yardım edin, dedi. Bedayünî şöyle bir murakabeye vardı ve kadına:
- Sen evine git, kızın filan zaman gelecek, dedi.Kadın evine gitti. Şeyhin söylediği zaman kızı çıkıp geldi. Sevinçle ve hasretle yavrusuna sarılan anne:
- Yavrum nerde kaldın, neler oldu? diye sordu.
Kızcağız şunları söyledi:
- Ben çölde kaybolmuştum. Şaşkın bir haldeydim. Yaşlı biri geldi ve bana rehber olup buraya getirdi.
 
KESKİN ANLAYIŞI;
 
Bostancının, karpuzun olmuşu ile hamını dışından anlaması gibi, kendisine başvuran kimselerin, iyi niyetli olanları ile kendisini tartmak emelinde olanları firasetle farkederdi. Nitekim iki akl-ı evvel, şeyhi denemek üzre yanına geldi. Kendisine intisab etmek istediklerini söyledi. Şeyh ikisini de tepeden tırnağa şöyle bir süzdü ve ardından:
 
- Siz önce gidin akidenizi tashih edin, ondan sonra halis bir niyyetle inabe isteyin, dedi. İçlerinden biri, tevbe ve istiğfar ile şeyhin dediğini yaptı ve mürid oldu. Diğeri direnip hüsranda kaldı.
Rivayete göre bir afyon satıcısı, Seyyid Nür’un dergahının yanına bir dükkan açtı. Şeyh, bir sohbeti sırasında bu haram ticaretin, hemen dergahın dibinde yapılmasının feyze mani olduğunu söyledi. Müridleri de bu sözler üzerine gidip dükkanı tahrib ettiler. Durumdan haberdar olan şeyh, çok üzüldü ve üzüntüsünü şu sözlerle açıkladı:
- Sizin bu hareketiniz, bizi eskisinden daha çok incitti. Hak, ancak hak ölçüleriyle yerine getirilir. Zararlı ve yasak olan işleri ortadan kaldırmak, mahkemenin ve icranın işidir. Bizim isimiz sadece tebliğ ve irşaddır.
Şeyhin emri üzre müridler, afyon satıcısını alıp şeyhin huzuruna getirdiler. Afyon satıcısına zararın tazmini teklif edildi. Kısa bir konuşma ve feyizli bir nazardan sonra O da herhangi bir şey taleb etmediğini itiraf ile tevbe etti, şeyhin bendeleri arasına katıldı.
 
Kaynak;ismailaga.org.tr
 
 

Esma-i Erbain Duasından Sonra Okunan Dua!

 
Esma-i Erbain Duasından Sonra Okunan Dua!
Esmai Erbain duasından sonra şu aşağıdaki duada okunur;
ALLAHÜMME İNNÎ ES’ELÜKE BÎHAKKI HEZİ-HİL ESMAt-ŞERÎFETİ VE ŞEREFEHA VE KERAME-TİHA EN TUSALLÎYE ÂLÂ SEYYİDİNA MUHAMME-DIN VE ÂLÂ ÂLİ SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ES-ELÜKE ÎMANEN VE EMANEN MİN UKUBATÎDDÜNYA VEL AHİRETİ VEENTAHBÎSE ANNÎ EBSAREZZALE-METİ VELMÜRÎDÎNE BİSSUE VEEN-TASRÎFE KULU-BEHÜM AN ŞERRİ MA YÜDMtRUNEHÜ İLÂ HAYRİ MA LA YEMLİKÜHÜ GAYRÜKE ALLAHÜMME HE-ZEDDUAÜ MİNNÎ VE MİNKEL İCABETÜ VE HEZEL CEHDÜ MİNNİ VE ALEYKEL TÜKLANÜ VELÂ HAVLE VELÂ KUVVETE İLLÂ BİLLAHİL ALİYYİL AZÎMİ VE SALLALLAHÜ ÂLÂ HAYRİ HALKIHİ MUHAMMEDİN VE ÂLİHİ’TTAYYİBİNET T AHİRİNE EC-MEÎNE BİRAHMETİKE YA ERHAMERRAHLMÎNE.

Esma-i idrisiyye Şerhi – 37. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 37. isim ve Havasları
«YÂ KERÎMEL AFİV ZEL ADLİ ENTELLEZİ MELÂE KÜLLÜ ŞEY’İN ADLEHÜ»
İlâhi isimlerden bir ism-i şerif de «El Mahmud» dur. Yani Cenâb-ı hudayı hakk; kendi zat ecelli ve alaşım kendi zatı âliyesine lâyık olan hamd ve sena ile ezelî hamd ve sena edici hamd el mutlak, zatında mah-mudu muhakkakdır.

Mânâsı:

Ey şâm ulûhhiyetine lâyık olan kemal vasıflarla ezelî, ebedî, devamlı hamd olucu Allahım! Zâtında meşkûr, mâruf, mezkûr ve hakkı ile mabud-u mutlaksın. Ya mabud-u müteâl celle şânehu teâlâ! Bütün hamd-ü sena, şükür ve dua, açık ve gizü zikir üe devam üzre olan zevatın ve ehemmi cüziyeleri ve kuvvei müdrikei idrâkleri her senâi külliyeti’nin ve şerefi izzetinin hakikatına vâsıl ve baliğ olamaz.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse kendi nefsinde her ne düerse ve başkası için husûli muradı niyeti ne ise bu şerefli ismi okumağa meşgul olsa; dilediği muradı hasü olur. Allah Teâlânın fazlıyla.
• Bir kimse evham, hayâl görmekden ve gönül karanlığından kurtulmak murad etse; bir köşeye çekilip 40 gün perhizi kâmile üe perhiz etsin. Halvetde bir kimse elinden bir şey yemesin. Gıdası kendine mahsus
olsun. O halvetde bu şerefli isimden başka bir şey ile meşgul olmasın. Ve o kadar gayret etsin ki; dil aynası safvet (saflık, berraklık, temizlik) bulsun. O halvetde her ne zuhur ederse kimseye söylememeli. Tâ evham-ı mülk zail olup melekût-i sırlara mahrem (arif) oluncaya dek gayret etmelidir. Ama evhamı «hayâl üe melekû-tî hakikatlan fark etmeğe irfanı müsait değilse bir mürşid eliyle halvete girmeli ve o mürşidle bazan sohbet etmeli. O mürşid ittihaz ettiği zatda temyize (ayırt etmeğe) kudret olmazsa; hayâl ile hakikat berzahında (arasında) kalır. Maazallahi Teâlâ necat bulamaz (112).
* Bir kimse bu ismi (duayı) ne niyetle okursa hasıl olur. Hem okumalı hemde üstlerinde bulundurmalıdır (113).

Esma-i idrisiyye Şerhi – 36. isim ve Havassı

 
Esma-i idrisiyye Şerhi – 36. isim ve Havasları
«YÂ MAHMUDÜ FELÂ TEBLUGUL EVHAMÜ KÜLLİ KÜNHİ SENAİHİ VE MECDİHİ»
Allah Teâlânın Esmâül Hüsnasından (güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerifi de «El Celil» dir. Celâl ve azamet sahibi demekdir. Celil lafzı celâldanme-huzdur. Yani nuutu celâliye ile mevsufdur. O nuutu hakk ki; Allah Teâlâ ganî, aziz, mâlik, müntekım, kah-har, âlim ve cebbardır. İşte bunun gibi nuutu İlâhiye-yi ve sıfatı celâliyeyi camii olan celili mutlak Allah zülcelâldir.

Mânâsı:

Ey bütün âlemmlerin tedbir umurları üzerine ızzu celâli satvetinin ve kibriyaı kemâli saltanatının adaleti ile tasarruf eden Hakim, Adil, Celil, Zülcelâl ve ey mütekebbiri vezir padişahı bizeval! Fûyuzatı hüküm ve fermanın mecrayı adl’den âlemlere câridir. Ve zayıf, hakir, biçare kullarına vaadi kerimin sadıkdır.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse Allah Teâlânın Celâl ve Cemâl sıfatlarının sırlarına mahrem (arif) olmak murad etse devamlı bu ismi okumağa meşgul olmalıdır. Buna devam eden kimse üe halk içinden hiç bir kimse ululuk rütbesinde onunla muaraza edemezler.
Eğer bir kimse O’nunla vâde kılsa; bu şerefli isim hürmetine hilaf etmez.
• Eğer bir kimse perhizi kâmile ile 40 gün günde 5000 kere bir halvetde zikir etse; ismi celilin âsârı tecellisinden gönlü mücellâ (parlak) olur. Gönlüne ânz olan vesenih beşeriyet ve hevai şehavat mahv olur. Âlemin hâlleri gönül aynasına akseder (110).
• Bu ism-i şerif her ne niyetle okunursa kabul olur. Hem okumalı hem de ismi (duayı) üzerinde taşımalıdır (111).
(110) Nurul Huda
(111) Kitabı Şerhi Çehl nam

Esma-i idrisiyye Şerhi – 35. isim ve Havassı

 
Esma-i idrisiyye Şerhi – 35. isim ve Havasları
«YÂ CELİLÜ’L MÜTEKEBBİRİ ÂLÂ KÜLLİ ŞEY’-İN VEL ADLÜ EMRÜHÜ VESSIDKU VÂ’DÜHÜ»
İlâhî isimlerden bir ism-i şerif de «El Mübdî» dir. Yaratıcı, yoktan var edici, demekdir.

Mânâsı:

Ey bütün mevcudatı icadla inşa, izhar ve ibda edici Cenâb-ı mübdiyi zülcelâl! örneksiz İbda eylediğin (yarattığın) mahlûkatının vücudu mümkünele-nni ifna ve idam (yok) ettikden sonra geri eski halleri üzere celâli azamet kudretinle iade edicisin.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse mebde ve mead (başlangıç ve sonuç) yâni kâinatın var oluşunun, insanın yaradılışının, kıyametin kopmasının, ahiretin ve bunların arasında olanların oluş sırrını bilmek murad etse; önce tam bir taharet ve perhizi kâmile ile bir halvetde günde 7000 kere olmak üzere 40 gün müddetle bu şerefli ismi okusun. O sim bilir.
• Ve de hayatdan ümidi kesilmiş derecede bir hasta kimsenin yanında bir kimse taharetle bu şerefli ismi okumağa meşgul olsa: 3 günde eseri müşahede olunur. Eğer vakti tamam değilse çabucak şifa bulur. Allah’ın izniyle..
• Eğer bir kişiyi berdar etmek gibi yahut başka suretde öldürmek murad olunsa; bir kişi onun kurtulması niyetiyle devamlı bu şerefli ismi okumağa meşgul olsa; Allah Teâlânın emriyle kurtulur (108).
• Bir kimse ölüm yerine düşse bu adı devamlı okusa ölümden kurtulur.
• Bu şerefli isim her ne niyetle okunursa kabul olur. Hem okumalı, hem de duayı üzerinde taşımalıdır (109).

Esma-i idrisiyye Şerhi – 34. isim ve Havassı

 
Esma-i idrisiyye Şerhi – 34. isim ve Havasları
«YÂ MÜBDÎE’L BERAYA VE MUİDE MA BA’DE FENAIHA BİKUDRETİHİ»
İlâhî isimlerden bîr ism-i şerif de «El Karib» dir. Yani Hak Teâlâ ilmi ve kudreti üe mukadderata cümle mevcudatdan karibdir.
Bu ism-i şerif laf zan Esmai Hüsna sayısından ha-riçdir. Ama mânâ bakımından dahildir.
Bundan başka çok esmaullah vardır ki; ifade ettiği mânâ Esmâül Hüsna’ya dalüldir. Gerçi bu ism-i şerifin ismullahdan olduğu sünnetde sarîhdir. Kur’an’da da vâkidir.

Manâsı:

Ey kudreti celâliye ve cemâliyenin, ilim ve iradeti kemaliyenin tam ihatasıyla bütün mukadderata karib olan, dualara icabet eden Allahım!

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse bu ism-i şerifin zikrine meşgul olsa; kendisine uzak olan yalan olur.
• Ve de bir kimse riyazât-ı kâmile üe bir halvet-de 40 gün, günde 3000 kere bu ism-i şerifi zikir etse ve keza o miktar gecede de zikir etse; ervahı mukarrebin icabet edip hacetini reva ederler.
• Bir hüsnü hâl sahibi kimse sui hâl (kötü bir durum) ile zemm olunur (yerilir), olsa; yahut bir beldenin insanları (hakkında kötü konuşur) olsalar; o kimselerin dillerindeki kötü sözleri gidermek, onları öyle konuşmakdan men etmek için bu şerefli ismi 7 gün 7000′er kere okumalıdır. Perhizi kâmüe ile ve oruçlu olduğu hâlde.. 7 günün tamamında 7 türlü renkle boyanmış ipek, iplik olsun, keten ipliği olsun, yahut pamuk ipliği olsun. Ama bunlardan 7 çeşit hazır renkli bulunmazsa 7 ayrı renge boyatmalıdır. O ipliği 7 kat edip evvelâ hakkında dedikodu edenleri dillerini bağlamak niyetine 7 düğüm düğmelemeli. Allah’ın emriyle düleri tutulup o kimsenin aleyhinde konuşamazlar (106).
• Bu ism-i şerif her ne niyetle okunursa kabul olur. Hem okumalı hem de duayı üzerinde bulundurmalıdır (107

Esma-i idrisiyye Şerhi – 33. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 33. isim ve Havasları
«YÂ KUDDUSÜ-T TAHİRÜ MİN KÜLLİ SUİN FE-LÂ ŞEY’E YÜAZÜHÜ MİN HALKIHİ»
Allah Teâlâ’mn Esmaül Hüsnasından (güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerif de «El Kuddûs» dür. Zat olarak, sıfaten ve fülen noksanlık ve lâyık olmayan sıfatlardan münezzeh ve müberrâdır, demektir.

Mânâsı:

Ey ezelî ve ebedî Kuddûs olan Allahım! Zâtı pâkm ayıb olan şeyden ve halkın tevehhüm ettiği işlerden mukaddesdir. Şer yerlerde câri olan envai kötülüğün tümünden zât’en, sıfaten ve fiilen mutahhar ve münezzehsin. Ebrâriın nefslerini, ahyâr’ın kalblerini ednâ âsîlikden, mülevves beşeriyetden tathir edicisin. (Fesubhanel Melikil Kuddûs)

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse perhizi kâmile ile riyazet edip oruçlu olduğu halde bir halvetde 40 gün günde 7000 kere bu şerefli ismi okumakla meşgul olsa; tabiî kuvveti ifna (yok) olup kudsî kuvvetle kuvvet bulur. Ve nefs’in kötü şeyleri güzel göstererek aldatmasından ve beşeriyetin kirinden, murdarlığından tathir olduğunda merhamet sahibi olan Ruhul kuds ve akılla görülen hakikat sırlarım kalbi selimine ilga eder. Bilmediği sırlara vakıf olup bilir. Câm dil envarı kudsiye ile münevver olur. Ve her ne hacet dilerse reva olur. Allah Teâlâ’mn fazlıyla (104)..
Şümannca (sayısınca) süre kuddûs’u bir kes (kişi) İçi dışı olur onun mukaddes Kederden pâk eder cân ve dilini hem öyle yol bulmaya kudsi dile gam
Dua etse döner hayıra şer işler Görür hem uykusunda safi düşler Sürerse şâd olur bu ismi gamkin (gamlı) Gider dilden hased buğuz ve kibri kin
• Bu isim (dua) her ne niyetle okunursa kabul olur. Hem okumalı hem de duayı üzerinde bulundurmalıdır (105).
(105) Kitabı Şerhi Esma cl Erbain

Esma-i idrisiyye Şerhi – 32. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 32. isim ve Havasları
YÂ ÂLİYEŞŞAMİHİ FEVKA KÜLLİ ŞEY’İN ULÜVVÜ İRTİFAIHİ
İlâhî isimlerden bir ism-i şerif de «Aleş Şamk» dır. Yani Allah Teâlâ bir Sübhanı âliyyiş Sândır ki; alâmet hudûs imkândan münezzehdir. Ve bir sultam şamk el burhandır ki sıfatı âliyesine ve kemali bakasına fena (yokluk) gelmez.

Mânâsı:

Ey sânı yüce ve büyük olan Allahım! Galebe! kahrı ceberutunun ve fazlı ihsanınla tasarrufat iktidarının yüceliği; bütün bilinen ve akılla idrâk edilen ulvî şeylerden daha âlâ ve yücedir. Teâlâ şâne ulüv-vü kebira.

Havass ve Esrarı :

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kiınserün talihi bağlı (kapalı) olsa; bir kara başlı koyun alıp talihinin açılması niyetine bu şerefli ismi 700 kere okumalıdır. Ve sonra peşi sıra tekbir alıp koyunu kurban etmelidir. îçinden yüreğini alıp etini fakirlere sadaka vermeli. O yüreğin üzerine de bu şerefli ismi 700 kere okuyup bir kâğıd üzerine bu şerefli ismi vefk edip o yüreğin içine koymalı. Sonra beş vakit namaz kılınır camiinin iç eşiğine gömmeli. Sonra her gün günde 700 kere bu şerefli ismi okumağa devam etmeli. Allah Teâlâ’mn izniyle bağlı olan işleri ve talihi açılıp envai cem’ıyyat (toplanan, eline giren, biriken şeyler) ile nzıklanır.
• Bir kimse bu şerefli ismi 40 gün günde 7000 kere okusa ve bir halvetde perhizi kâmile ile oruçlu olsa; bütün mânevi yüksek makamları seyr ve temaşa et-tikden sonra kendi makamı da keşf olur (102).
• Bu şerefli isim her ne niyetle okunursa; okuyanın muradı hasıl olur. Allah’ın izniyle.. Hem okumalı, hem ismi (duayı) üzerinde bulundurmalıdır (103).
(100) Şerhi dua Esmai îdrisiye
(101) Şerhi dua Esmai Erbain
(102) Şerhi duai Esmai ldrisiye
(103) Şerhi duai Esmai Erbain

Esma-i idrisiyye Şerhi – 31. isim ve Havassı

 
Esma-i idrisiyye Şerhi – 31. isim ve Havasları
«YÂ NURE KÜLLİ ŞEY’İN VE HÜDAHÜ ENTEL-LEZÎ FELAKA-ZZULUMATİ NURÜHÜ»
Allah Teâlâ’nm Esmaül Hüsnasından (güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerif de «En Nur» dur. Ce-nab-ı Hazreti vacibül vûcud; nuru zâtı ezeliyesiyle nurdur. Öyle mutlak nurdur ki; nur isminin tecellisiy-le herşeyi nurlandırıcıdır.

Mânâsı:

Ey mutlak nur ve muhakkak «hidâyet edici olan Allahım! Zulmeti Adem’den bütün eşyayı vücud sahrasına ihraç ve izhar eden sensin. Öyle nuru hadisin ki; mü’min olan kulların beşerî zulmeti, nefsî kederleri, beğenilmeyen ahlâkın ve yerilmiş, kötü sıfatın zulmetlerini hidâyet nurun sarıp kaplar. Nurunun te-cellisiyle gönülleri sevabınla pürnur edersin.

Havass ve Esrarı :

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Her kim insanların içinde yüzünün parlak olmasını isterse bu şerefli ismi günde 120 defa zikir etmeğe (okumağa) devam etmelidir. Allah’ın izniyle yüzü nurlu ve güzel olur.
• Bir kimse 40 gün halvet edip perhizi kâmile ile riyazet edip hayvanat ve onlardan çıkanlardan yemeyip içmeyerek günde 10.000 kere bu şerefli ismin zikrine meşgul olsa; mişkâtı dil ve câm pürnur olup kalbinde saflık, temizlik, incelik meydana gelir. Kalbinin aynasında sırr panldayıp nuraniyetden olan ulviyyet ahalisinden icabet ederler. Geceleri gündüz gibi aydınlık, nurlu olup âlemin ahvali ve hakikatin hâli kalb meclisine aks eder. O kimse hepsine muttali olur.
• Hakir olan kimse vakur olmak arzu etse; günde arasını kesmeden 700 kere bu şerefli ismin zikrine devam etmelidir. Arzusu hasıl olur.
Bir makam ve mansıbdan azl olmamış kimse o makam ve mansıbda lbka (baki) olmak, devamlı kalmak isterse bir kara koyun yüreğine bu ism-i şerifi vefk edip yazsın. Bir yüksek yere koyup o vefk’in azimetiyle bu şerefli ismi günde 5000 kere okumağa devam etsin. Allah’ın izniyle muradı hasıl olur (100).
# Bu ism-i şerif her ne niyetle okunursa; okuyanın muradı hasıl olur. Allah’ın izniyle.. Hem okumalı hem ismi (duayı) üzerinde bulundurmalıdır (101).
(98) Kitabı Şerhi Esmai İdrisiye
(99) Kitabı Şerhi Esma el Erbain

Esma-i idrisiyye Şerhi – 30. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 30. isim ve Havasları
«YÂ MÜZİLLÜ KÜLLİ CEBBARIN ANÎDİN Bİ-KAHRİ AZİZİ SULTANİHİ»
Allah Teâlânın Esmaül Hüsna‘sından (güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerif de «El Müzill»dir. Dilediği kulunu hor ve zelil edici demektir. Allah Teâlâ bazı kulunu; mü’min olduğundan âhiret izzetini tekmil için dünyada zelil eder. Bazı kulunu sûretde (görünürde) dünya izzeti-metaı ile sîyretinde zelîl eder. O kulun âhiretde zilleti zahir olur. Cenâb-ı Hakk Müzill mutlakdır.

Mânâsı:

Ey Müzill Cebbar-el mütekebbir olan Allah zül-celâl celle şâne teâlâ. Yer yüzünde kendini büyük görüp tekebbürlük eden fesad ehli cebbarları ve fakirlere, zayıflara gaddarlık edip mallarını yağma eden, zulümde haddim,aşan cebbar anidlerin hepsini galebe-i kahrı celâlin tasallutu ile izlâl (zelil) hor, hakir ve sefil edersin.

Havass ve Esrarı:

Cenab-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kişinin bir kimsede ya emanet, ya karz-ı ha-sen alacağı olsa; o kimse düşmanlık edip vermese ve alacaklının almağa gücü yetmese; bu şerefli ismi zikretmeğe meşgul olsun. Zikir etmesi tâ alacağı eline girene kadar devam etsin. Ama zikir etmeğe bu niyet üzere niyet edip başlamalıdır. O nesne Allah m izniyle eline geçer.
• Bir yere bir cebbar kimse musallat olsa; bu şerefli ismi o cebbar kimsenin defi niyetine günde 1000 kere zikir etmelidir. Eğer o cebbar; bazı kimselere zulüm etmişse; onlardan her birisi adı geçen cebbar için bu ismi (duayı) okumalıdır. Tâ def olup gidinceye dek. Allah’ın izniyle kısa zamanda def olup gider.
• Bir İslâm askeri küffar askeriyle karşılaştığında bu şerefli ismi kılıçlarına ve harb âletlerine yazsalar ve bu ism-i şerifi zikir (okur) oldukları hâlde muharebeye başlasalar; Allah’ın izniyle küffar askeri münhezim, İslâm askeri mansur ve muzaffer olur (98).
• Bir kimse bu ismi (duayı) her ne niyetle okursa kabul olur. Hem okumalı hem de üzerinde bulundurmalıdır (99).
(97) Şerhi duai Çehl nam

Esma-i idrisiyye Şerhi – 29. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 29. isim ve Havasları
«Y GARÎBE’L MÜTEÂLÎ FEVKA KÜLLİ ŞEY’İN ULÜVVÜ İRTİFÂ’IHλ
İlâhi isimlerden bir ism-i şerif de «Karib» dir. Ki; sünnetde vâkidir. Yarattıklarına yakm olan Allah demektir. Karib lâfzının Allah Teâlânın isimlerinden olduğu Ebu Hüreyre (R.A.)’den mervidir.

Manâsı:

Ey bize bizden yakm olan karib ü müteâl bîzeval; ulüvvü refiuşşânm mülk \_ melekûtaa efrad eşyanın ve bütün ulvî şeylerin üstünde âliyyül âlâsın. (Yücelerden yücesin.) Her eşyaya akrabı kurbetin te-celliyatma nisbet olan kurbu hakkaniyetindir.

Havass ve Esrarı :

Cenâb-ı Şeyhul Ekber (K.S.) Hazretleri buyurur: Bu şerefli ismin 60 türlü havass ve esran vardır. Hepsi yazılsa çok uzun olur.
• Bir kimse bu şerefli isme devam etse; o kimse Hakka kariblik (yakınlık) hasıl eder. Ve Hâlık (yaratıcı) da ona yakın olur. Eğer düşman ve eğer dost.. Zira bu şerefli ilmin hassalanndandır ki; hem dostluğa, hem düşmanlığa yarar.
• İki kimse birbiriyle cenk ederken.
• Yahut iki asker (ordu) birbiriyle muharebe ederken bu şerefli ismin sırrını bilen kimse muharebenin sakin olmasını (yapılmamasını) arzu etse o niyetle bu şerefli ismi olduğu kadar zikir etse; cenk sakin olup sulh olurlar.
• Eğer düşmanının helaki niyetine okusa; o muharebe eden mağlûb ve münhezim olur.
• Ve eğer hassaten bir düşmanı dost etmek niyetine günde 1000 defa olmak üzere 7 gün zikir etse; o düşman dost olup ona yakın olur.
• Ve bilakis o düşmanı helak etmek niyetine zikir etse; o düşmanı zayıf ve naçar (çaresiz) kalır. Düşmanının hiçbir şekilde suikasd etmeğe hareket mecali kalmaz.
• Eğer bir kimse perhizi kâmile üe bir halvetde 40 gün, günde 10.000 kere zikir etse; bu ismin hadimi o kimseye yakın olur ve hacetini, dileğini yerine getirir (96).
• Bir kinişe bir kişiden bir şey alıp vermese; o kimse oruç tutsun. Onu ziyarete varsın. İki rekât namaz kılsın. Her rekâtında bir Fatiha 3 İhlâs, 3 İnnâ En-zelnâhü Sûresini okusun. Namazı kılıp selâmı verdikten sonra sıdk ile 25 defa ismi (duayı) okusun. Allah’-dan dileyip «Ya Rabbi o kişinin gönlüne bu izzetli adı
(96) Nurul Huda
(94) Nurul Huda

Esma-i idrisiyye Şerhi – 27. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 27. isim ve Havasları
«YÂ AZİZÜ’L MENÎ’Û-L GALİBU ÂLÂ CEMÎ’İ EM-RİHİ FELÂ ŞEYE YUADÜLİHU»
Allah Teâlânın Esmaül Hüsnasından (güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerif de «El Aziz» dir. İzzet ve şeref sahibi demektir. Allahü zülcelâlin zâtı ecellü âlâsı azizdir.

Manâsı:

Ey Aziz zülcelâl! Zâtı izzu celâlin misal-sizdir. Seha hususunda zâtına vusul müyesser değildir. Ki; celâli izzetin men eder. Cümle âlemden müstağni padişahı lâyezalsın. Her ne emrin olursa hükmü fermanın üzere kuvvet, güç ve mutlak galibsin. Bütün mümkünatı mücerredat ve mümtezacatı mukadderat mağlub, mahkûm ve her an şiddetli ihtiyaçla muhtaçlardır. İzzü kemal rububiyetin şeylerden bir şeye benzemez. Ve zâtı celâli izzetine bir şey muadil ve mümasil olmaz. Aziz züintikamsın. (C.C.).

Havass ve Esrarı :

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse bu şerefli ismi devamlı şekilde zikreder olsa; bulunduğu mertebede daim olup izzeti ve üstünlüğü artar, aziz olur. Ve başkalarının tfzerine galib olup onları mağlûb ve acz eder.
• Bir kimse düşmanlarının suikasdını gidermek ve onlan mağlûb etmek gerektiğinde perhizi kâmüe ile riyazet edip 71 gün insanlardan uzlet etmeli ve bu müddet zarfında bu şerefli ismi günde 7000 kere zikir etmelidir (okumalıdır.) O suikasdı olan düşmanının şeklini tasvir edip (resmini yapıp) ıslahım murad ederse o şeklin (resmin) yüzünü beyaz etmelidir.
• Eğer tard etmek murad ederse düşmanının yüzünün rengini siyah etmelidir.
• Eğer ölümünü murad ederse yüzünün rengini kırmızı yapmalıdır. Ama insanlara muzırr, zararı olmazsa bu caiz değildir. Maadası mani’ değü.. Müddet tamam olduğunda muradı hasü olur.
• Her kim bu şerefli ismi günde 112 kere zikir etse; insanlar arasında muazzez ve mükerrem olur.
• Hasüı kelâm Aziz ismini zikir edinse aziz olur. Fakat aziz olduğunda yaratılmışların üzerine galebe zuhur eder. O galebeyi Allah Teâlânın razı olacağı hususlara sarf etmek gerekdir (92).
• Bir kimse bu ismi (duayı) okumağa devam etse; asla fakirlik görmez (93).
(92) Şerhi Esmai İdrisiye
(90) Tercemci Esmai İdrisiye bilisanı İbrani
(91) Heze Şerhi Esma el Erbain

Esma-i idrisiyye Şerhi – 26. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 26. isim ve Havasları
«YÂ HAMÎDÜ’L FEÂLÜ ZELCEMNİ VELMENNİ ÂLÂ CEMÎ’I HALKIHÎ BİLUTFİHİ»
Esmaül Hüsnâdan (Allah’ın güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerif de «El Hamid»dir. Hamid lâfzımn manâsı övülen sena edilen demektir. Allah Teâlâ Evsafı zâtıyeden kendi zatı ecelli âlâsını zatıyla övücüdür.

Mânâsı:

Ey bütün işleri övülmüş olan Allahım! Her çeşit ni’metlerin; zahirî ve batını nimetlerinin hepsi; lûtfu keremin ve fazlı inayetinle bütün yaratıkların içindir.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse bu ismin zikrine devam eder olsa; envai ni’metlerle rızıklanır.
• Bir kimse-perhizi kâmile ile 40 gün, günde 7000 kere bu şerefli ismin zikrine devam etse; halvetinde yabancılarla sohbet etmemek şartıyla o kimse ni’-met-i diniyeden veya ni’met-i dünyeviyeden her hangisinin çok olmasına, artmasına niyet ederse; o ni’met çoğalır ve günden güne artar.
• Her kim bu ism-i şerifi devamlı olarak günde 300 kere zikir etse; dilinde fesahat (konuşmasında düzgünlük, açıklık) peyda olur.
• Yüzüne melehât (güzellik) gelir.
• Akidesi (inancı) temiz ve düzgün, hâli güzel
olur.
•Bir kimse bu şerefli ismi hiç terketmeyip devamlı zikir etse; eğer şah ise; cihana meliki adi ile dolar. Eğer derviş ise; iklimi vücudda dil meliki adi ile dolar (90).
• Bu duayı okuyanın malı her defasında eksilmez, git gide artar (91).

Esma-i idrisiyye Şerhi – 25. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 25. isim ve Havasları
«YÂ MUÎDÜ MA EFNAHÜ İZABEREZA’L HA-LÂİGİ LİDEA VETİHİ MİN MEHAFiTİHE»
Allah Teâlâ’nın Esmaül Hüsnasından (güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerifi de «El Muîd» dir. Yaratılanı iade eden demektir. Yani Cenâb-ı Hakk ve feyyazı mutlak bütün eşyanın taayyünat vücudu kevniye-sini mahv ve ifna (yok) ettikden sonra geri haşr (diriltmek) için iade edicidir.

Mânâsı:

Ey bütün fâni (yok) olanları halli fenâ’sı (yok oluşu) üzere iade edici kadiri cebbar. Kemâli kudretini izhar ve hükmü tevfizini ibraz için bütün yaratılmışları kabirlerinden çıkdığı vakit davetinin korku ve haşyetinden yaratılmışlar zelil, şaşırmış ve çaresiz oldukları hâlde mahşer yerine iade edicisin.

Havass ve Esrarı :

Cenab-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
# Her kim bu ism-i şerifi zikir etmeğe devam etse; insanlar arasında heybetli ve azametli olur. Şöyle ki: Mehabet’inden (heybetinden) insanlar ona:
— Hayır! ve Evet! diyemezler.
# Bir kimse makamından ve mertebesinden sakıt olsa (düşse) evvelâ perhizi kâmile ile riyazet edip her gün 7000 kere olmak üzere 40 gün zikir etmelidir. Bu müddet tamam olduğunda muradı hasıl olur. Ve yine bütün insanlar ona itibar ederler.
# Bir kimse yurdundan, yuvasından uzak düşse ve kavuşması zor olsa; bu ism-i şerifi günde 1000 kere okumağa devam etmelidir.
# Yahut asıl vatanında kalan akrabası gaibin geri gelmesini murad etseler; zikredildiği üzere düzgün bir niyetle günde 1000 defa okumağa devam etmelidir. Allah’ın izniyle gaib avdet edip yurduna, yuvasına kavuşur (88).
# Bir kimse bu ismi (duayı) ikindi namazından sonra 300 defa okusa; insanların dili o kimse üzerine bağlı olur. Bu isme akd-il-lisan derler. İsm-i azam da demişlerdir (89).
(86) Nurul Huda
(87) Kitabı Şerhi Çchl nam
(88) Tercemei Esmai İdrisiye bilisanı İbrani
(89) Şerhi kırk isim

Esma-i idrisiyye Şerhi – 24. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 24. isim ve Havasları
«YÂ HALÎMEN ZEL-ENATİ FELÂ YUADÎLÜHÜ ŞEY’ÜN MİN HALKIHİ»
Allah Teâlânın Esmaül Hüsnasından (güzel isimlerinden) sayılan bir ism-i şerif de «El Hâlim» dir. «Hilm» lafzı ahlâk-ı İlâhiyeden sayılır. Cenâb-ı Hakk; insanların şerirlerinin akıbetinde onları cezalandırmak için acele etmez. İntikamda acele etmez. Tövbe istiğfar etsinler diye onlan cealandırmakta acele etmez. Ha-lim-i mutlak ezeli ebedi Cenâb-ı hakkdır.

Manâsı:

Ey teenniyi kâmile sahibi olan hâlim va-cibüttekrim celle celâlehu teâlâ. Kemâli hilmiyet sıfatına ve hakkaniyetinin teennisinin vasıflarına yaratıklarından bir şey muadil ve mümasil olmaz.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse bu ism-i şerifin zikrine devam etse; takva makamına ulaştıkdan sonra riyazât-ı kâmile ve kemâli tezellül ile ve iftikarla hacetleri yerine getiren Allah Teâlâ’ya tazarru ve niyaz üzere 40 gün tamam olduğunda Cenâb-ı Hakk ve feyyazı mutlak o kimsenin kalbine ilim ve hikmet feyz eder. Nitekim hadis-i şerif -de variddir (meâlen). Bir kimse tezellül ve iftikarla, hulûs-u kalble Allaha kullukda ve Allahı zikirde devam üzere sabit olsa; bu sebat üzere olduğu halde 40 günde o kimsenin gönlünde hikmet çeşmeleri zahir olup dilinden akar. Allah Teâlânm fazlıyla..
• Bir kimse bu ism-i şerifin zikrine müdavemet üzere olsa; hiç kimse onunla mücadele ve muhasama etmez.
• Bu ism-i şerifi zikir eden vakar sahibi olup meskenet ile beynel inam muazzez ve mükerrem olur (86).
• Bir kimsenin sevdiği olsa bu adı bir yenir taam (Yemek,Yiyecek)üzerine 1000 defa okuyup yedirse o onun aşkından deli divane olur (87).

Esma-i idrisiyye Şerhi – 23. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 23. isim ve Havasları
«YÂ ALLÂMEL GUYUBÜ FELÂ YEFÜTÜ ŞEY’İN MİN HIFZIHİ VELÂ YEUDÜHÜ»
İlâhî isimlerden bir ism-i şerif de «Allâm’ül Guyub» dür. Gaiblerdekini çok iyi bilen demekdir. Allâm lafzı mübalağa ile âlemdir. Eşyadan her şeyi ve her şeyde sırr ve nihanı kemaliyle mübalâğa bilicidir.

Mânâsı:

Ey gaiblerdeki gizliliklerin sırlarım bilen Allahım! Eşyanın sırlarından bir şeyin miskal zerresi ilminden ve hıfzından kaybolmaz, yok olmaz. «Kad ehate bi külli şeyi ilmi» (Allah’ın ilmi her şeyi kaplamıştır.) âyetdir.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur: •
• Bir kimse doğru ve düzgün bir niyetle bu ism-i şerifin zikrine devam etse; Allah Teâlâ ona iki dünya (dünya ve âhiret) saadeti verir ve o kimsenin ismi Meşnkdan Mağribe dek şöhret bulur.
• Bütün insanlar ona inanır, hepsinin önderi olur. *
• Bir kimse günde 1000 kere zikretmeğe devam etse; din ve dünyası mamur ve makbul olup kalbi selim, dili açık – düzgün ve yüzü güzel olur. İnsanlar ona muhabbet eder ve onun üzerine ikbal ederler.
• Bu ism-i şerif da’vet-el esmâ’dır. (Kulaklara çağn ve ziyafetdir.)
• Bir kimse insanları – memleketi idareci ve yönetici olsa; insanları idareye ve memleketi yönetmeye kudreti olmasa; günde 3000 kere bu ismin zikrine meşgul olsa; ona o memleketin salâh ve fesadına muttali olmağa (iyiliğini – kötülüğünü anlamağa) bir ilim i’ta ve üâm olunur. Memleketi ve insanları adaletle iyi bir şekilde idare etmek müyesser olur.
• Şemsül Maarifde yazılıdır. Bir kimse bu ism-i şerifi, harf-i nida ile zikir etse; o kimse mugayyabat ile tekellüm eder. İnsanların benliğini keşfeder. Ve onun ruhu ulvî âlemlerin hepsini dolaşır. Kainat haberlerine, meleklerin işlerine muttali olur. Allah Teâlâ-nın izni ile (84). • Her kim bu ismi (duayı) günde 1000 kere okusa; devlet (baht, talih, zenginlik) ona yüz tutar (85).
(84) Nurul Huda M. Arabi
(85) Here Şerhi Çchl nam

Esma-i idrisiyye Şerhi – 21. isim ve Havassı

Esma-i idrisiyye Şerhi – 21. isim ve Havasları
«YÂ TAMME FELÂ TESİFÜ’L ELSUNU KULLE KUNHİ CELÂALİHİ»
İlâhî isimlerden bir ism-i şerif de «Tamm» vacibi zülcelâldir. İsmi «Tamm» Vacibi zülcelâl ismi zatdır. Cenâb-ı zâtı vacibül vücudun bütün esma-i efâliyesi, esma-i sıfatiyesi ve esma-i evsafı zâtiyesi kemal üzere «Tamm» dır. Noksanlıkdan uzakdır. Esma-i İlâhiye 1001′dir.

Mânâsı:

Ey Tamm Vacibü zülcelâl; Mülk ve mele-kutda, âlem-i gayb ve şehadetde îzzü celâlin terbiye ve tasarrufatmı en düzgün ve açık konuşan bir dilin söz ve ibaresi aslı ile tam olarak vasfedemez.

Havass ve Esrarı:

Cenâb-ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur:
• Bir kimse günde 4440 kere olmak üzere 99 gün müddetle bu mukaddes ismi zikir etse; Allahü Zülcelâl onu ilm-i Ledünnî ile nzıklandınr. Her sualine Cenâb-ı Hakdan haber-i ilham olunur. Yani ilham ile hatırına gelen sualin cevabım almış olur.
(80) Kitabı Şerhi Çehl nam
• Bir kimse bir kaç sene yahut her sene bilâ inkıta’ (ara vermeksizin) bu ismin zikrine devam eder olsa; âlemde tasarruf sahibi olup hâli tasarruf ile galebe eder. Hatta onun huzuruna kalbinin safvetini ve Cenâb-ı zülcelâlin nuru ile münevver olmasını Allah’-dan isteyen ekâbir bir kimse gelse ve o kimse naçar kalmış olsa; o kimse onun emriyle günde 1000 kere olmak üzere cn gün bu ismi (duayı) zikir etse on gün tamam olup Cuma gecesi olduğunda o kimsenin emri ile Sure-i En’amı, Yasin-i Şerifi ve Sûre-i Mülkü o gecenin yarısı geçtikden ve herkes uyuduktan sonra o kimsenin ağzına dilini sokarak ağzmda döndürse Allah zülcelâl ulûm-u kesire’i (çok ilimleri) o kimsenin üzerine feth eder. Bümediğine âlim olur. Allah Teâlâ’nın emriyle bilmediğini bilir.
Bu ism-i şerifin hassalarındandır :
• Bir kimse 12 gün oruçlu olup günde 5020 kere bu ism-i şerifi zikir etse muradı hasıl olur. Hatta eğer muradı manasıbı dünyeviyeden emir ve vezir olmak ise; zamanın sultanının yanında muazzez – mükerrem olup muradına nail olur.
• Bir kimsenin baliğ olmuş oğlu yahut baliğa olmuş kızı evlenemezse bu ism-i şerifi yazsa, oğlunun ismini ve anasının ismini vefk edip beş vakit namaz kılınır mescidin kapısının altında gömse ve gömerken 1100 defa bu ism-i şerifi okusa; Allah Teâlâ’nın izniyle bahtı açılıp muradı hasıl olur.
• Bir kimse taharet üzere Sultan’a teveccüh edip karşısında zikre müdavemet gösterse çok geçmeden büyük ve ulvî işler ona ısmarlanır (81).
(81) Nurul Huda • Eğer bir kimse ilim ve maarifet öğrenmek istese, her gün bu ismi (duayı) bir kere okusun. Kendisine Uim kapısı açılır. Çok fayda görür. Düinden acaib manâlar dökülür (82).